Selimiye’yi, Süleymaniye’yi Mimar Sinan’sız izah etmek mümkün olmadığı gibi çiçekten, kelebekten çınarlara, fillere, atomdan galaksilere varıncaya kadar canlı-cansız sayısız varlığı da yaratıcısız, sanatkârsız düşünmek imkânsızdır. Aslına bakılırsa her şey yaratıcısını, san'atkârını, yani Allah’ı anlatır. Her şeyde Allah’ın varlık, birlik, isim ve sıftlarına nice deliller, şahitler vardır.
İşte bu bakış açısıdır ki insana hem tefekkür, hem marifet, hem ibadet sevabı kazandırır. Mesnevî-i Nuriye’de yer alan “Maddiyâta esbab hesabıyla bakılırsa cehalettir. Allah hesabıyla olursa marifet-i İlâhiyedir”1 hükmü bu gerçeğe dikkat çeker. Yine aynı yerde, “Her şeyin iki ciheti vardır. Bir ciheti Hakka bakar. Diğer ciheti de halka bakar” denilir ve eşyaya nasıl bakılması gerektiği şöyle özetlenir: “Halka bakan cihet, Hakka bakan cihete tenteneli bir perde veya şeffaf bir cam parçası gibi altında Hakka bakan cihet-i isnadı gösterecek bir perde gibi olmalıdır. Binâenaleyh nimete bakıldığı zaman Mün’im, san’ata bakıldığı zaman Sâni, esbâba nazar edildiği vakit Müessir-i Hakikî zihne ve fikre gelmelidir.”2
Demek her şey bir tül perde veya şeffaf bir cam gibi Allah’ı; isim, sıfat ve fiilleriyle birlikte göstermelidir. Nimet ve rızıklarla dolu bir sofra bize hemen nimet ve rızıkları ihsan eden Allah’ı; Onun Mün’im ve Rezzak isimlerini, ikram ikram eden Mükrim’i, ihsan ihsan eden Muhsin’i, san'at eşsiz san'atkârı, Sanii hatıra getirmelidir. Bu bakışa Allah namına, Allah tarafından, mânâ-yı harfiyle bakmak denir. Nasıl harfin tek başına bir anlamı yok ise, yazanı hatıra getiriyorsa, neye bakılırsa bakılsın yaratıcı ve sanatkârı olan Allah’ı hatırlatır.
Varlıkların kendi kendine olduklarını söylemek, şuursuz tabiata ve sebeplere vermek ise sanatkârlarını hatıra getirmeden mânâ-yi ismiyle bakmak, yani kendi başlarına anlamları olduğunu düşünmektir ki bütün bütün yanlıştır, dalâlettir. Oysa bir iğne ustasız, bir san'at eseri sanatkârsız olmaz. Nasıl olur da zerreden kürelere kadar herbiri taklidi imkânsız, eşsiz bir sanat eseri olan varlıklar kendi kendilerine, yaratıcısız, san'atkârsız ve sahipsiz olabilirler?
Bu bakış açısı ancak Allah’ın varlığını kabul ve Onun sonsuz ilim, irade, kudret gibi sıfatlarına imanla elde edilebilir. Onun içindir ki kâinata iman ile bakan, her tarafı nurlu ve aydınlık görür, aksi halde her şey karanlıklara gömülü kalır.
Kısaca eser san'atkârıyla anlam ve değer kazanır.
Dipnotlar: 1. Mesnevî-i Nûriye, s. 46. 2. A.g.e.
26.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|