Liberal Düşünce Topluluğunun beyin takımından Prof. Dr. Atilla Yayla, kamuoyunun hürriyetçi ve liberal düşünceleriyle tanıdığı bir ilim ve düşünce insanı.
Prof. Dr. Mustafa Erdoğan ile birlikte “demokrat ikili” olarak gördüğüm bir çizgileri ve kendi perspektiflerinde iddiaları var.
Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde, evrensel değerlerin genişleme hacmi oldukça fazla bir açılımın temsilcileri olarak katı ve resmî ideolojiyi sorgulaya geldiler. Bu konuda sivil toplum bilinci, bireyin öncelikleri, devlet aygıtının hayatımızdaki yeri, Batı demokrasileri ve özgürlüklerin beşerî ihtiyacı karşılama zarureti, vb. konularda gerek yayın, konuşma ve gerekse proje grubu olarak çalışıyorlar.
“Din” eksenine oturtulmadıkları için “irtica” ithamına maruz kalmayan ve günlük yaşantıları itibariyle “çağdaş yaşam” standartlarını taşıdıkları için bazı çevrelerce “mazur görülebilir” kabul edildiler.
Ne de olsa “şeriat” talepleri yoktu. Çağdaş yaşıyorlardı. Modern insanlardı. Batının değerlerine sahiptiler. Bir masada ortak davranışı zorlayacak bir “muhafazakârlık” içinde değillerdi.
Bütün bunlar beraberlik için yeterli iken, sorgulamaya ve toplumsal taleplere duyarlı olmaları laik kesimin sindirim sistemine ağır geldi. Bu ağırlık mideye indi.
Adı geçen kişilere “dinci”, “bölücü”, “milliyetçi” ya da “gerici” gibi yaftalarla izole etmek imkânları da olmadı.
Gençler ve merkezin statüko kanadında yer alan sağ-sol eksenli bir çok insan bu topluluğun “yumuşatıcı ve rahatlatıcı” mesajlarından dolaylı olarak etkilendi.
Darbelerin ütülediği zihinler eski günlerine dönmesine karşılık yeni kuşak ütülenmemeyi öğrendi. Böylece Türkiye’de “komünist, şeriatçı, aşırı milliyetçi, bölücü” gibi tehdit algılamalarının içine yeni bir grup daha girdi: Liberaller.
Herkesi ve her şeyi tehlike gören ve hazım kapasitesini tüketmiş malûm çevreler, bu günlerde Atilla Yayla üzerinden yeni bir vaveylanın hırçınlığı içindeler.
Yayla Hoca için bir bardak suda fırtına koparanların takıntısı ne?
Efendim; AKP’nin İzmir Gençlik kollarının dâvetlisi olarak katıldığı programda demiş ki, “Kemalizm ilerlemeden çok gerilemeye tekabül eder.”
Tam da milleti yıllardır gericilikle itham edenlere tekabül edecek mukabil bir söz.
Yani “Gericilik” ile “Kemalizm” bağlantısı.
Mütekabiliyet prensibine uyumun iki ögesi iddiasında bulunmuş.
Dahası Kemalizm bir ideoloji mi?
Bir gruba göre “evet,” bir gruba göre “tartışılır,” bir gruba göre ise “hayır,”
Sahi Kemalizm bir ideoloji mi?
Kendisi bir “orijin” mi? Yoksa bir kopya mı?
Doğrusu hoş bir tartışma.
Atilla Hoca üzerinden cami hocalarından sonra üniversite hocaları da hedef alındıysa, birilerinin bilimle problemi var demektir.
Türkiye, müzakereyi ve yakın tarihi sorgulamayı öğrenme sürecine girdi.
İsimler, resimler ve olaylar üzerindeki sis perdeleri kalktıkça, tartışma zemini zaman zaman tansiyonu yükseltse de “müsademe-i efkârdan barika-i hakikat” çıkacaktır.
Fikrî tartışmaya ve hakikatin berraklığını bulmaya herkes hazır olmalı.
Sonuçta farklı ve makul düşünenler mutlu olacaktır.
27.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|