“İnsanlardan öylesi vardır ki hayrın anahtarları, şerrin de kilitleridirler. Bu hayırda hazineler, hazinelerde de anahtarlar vardır. Ne mutlu hayra anahtar, şerre kilit olabilenlere! Yazıklar olsun şerre anahtar, hayra kilit olanlara!”1
Bu bir hadis-i şerif. Keşfü’l-Hafa’da yer alan bu hadis-i şerifi, geçenlerde teröristlerin dağdan inmesine sebep olan Ata Hocayı tebrik ettiğimde hatırlatmıştı.
Oturup insanın düşünmesi gerekiyor. “Acaba ben hangi sınıfa giriyorum: Güzel, hayırlı hizmetlere anahtar, şerre kilit mi, yoksa şerrin anahtarı, hayrın kilidi mi oluyorum?” diye.
Bulunduğumuz yer, konum, imkân, şartlar ve nihayet irademiz bizi hangisine hazırlıyor, yönlendiriyor?
Müslim’de anlatıldığına göre2 birgün Kâinatın Efendisinin (asm) huzuruna çıplak denebilecek kadar elbisesiz, yoksulluktan süklüm püklüm olmuş bir topluluk geldi. Mudar Kabilesindendi bunlar.
Böylesine yürekler yakan bir tablo karşısında Allah Resûlü son derece duygulandı. Rengi kaçtı. Yerinde duramadı, bir içeri girdi, bir dışarı çıktı. Hemen Hz. Bilâl’a ezan okumasını emretti. Cemaat toplanınca kàmet getirttirip namaz kıldırdı.
Sonra da Ashabına bir kısım hakikatleri hatırlattı. Yaptığı konuşmada çok önemli noktalara dikkat çekti. Allah’ın, insanları Hz. Âdem’den (as) yarattığı, Allah’a karşı gelmekten sakınılması gerektiği, Allah’ın bizleri daima kontrol ettiği, akrabalık bağlarını koparmamakla ilgili âyetler okudu. Sonra Haşir Sûresinin sonunda yer alan, “Ey iman edenler! Allah’tan korkunuz. Her nefis yarın için önceden gönderdiğine dikkat etsin” meâlindeki âyeti hatırlattıktan sonra, “Herkes altın, gümüş, giyim-kuşam, buğday ve hurma olarak neyi varsa sadakalarını versin. Bir hurmanın yarısı kadar da olsa versin” dedi.
Bunun üzerine Ensardan biri zorla kaldırdığı bir çıkın yiyecek ve giyecekle çıkageldi. Halk onu takip etti. Herkes birşeyler getiriyordu. Öyle ki getirilen yiyecek ve giyecekler iki büyük yığın olmuştu.
Bu gayret, bu faaliyet Resûl-i Ekrem’i (asm) o kadar sevindirmişti ki, gülümsüyor, yüzü altın gibi parlıyordu. Şöyle buyurdular: “Kim İslâmda iyi bir çığır açarsa, o kimseye hem açtığı o çığırın sevabı, hem de o çığırda ilerleyenlerin sevapları verilir. Onu işleyenlerin sevaplarından da birşey eksilmez. Kim de kötü bir çığır açarsa, kendi günahıyla birlikte o yolda ilerleyenlerin günahları da onun defterine yazılır. O kötülüğü işleyenlerin günahlarından da birşey eksilmez.”
Dipnotlar: 1. Keşfü’l-Hafa, 1:255 (Hadis no: 787). 2. Riyâzü’s-Sâlihîn ve Terc., 1:213.
27.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|