Biz içeriye almadıklarınız, kapıdan döndürdükleriniz, dışarı attıklarınız, adamdan saymadıklarınızız.
Biz, sınavlarınıza, derslerinize, toplantılarınıza, törenlerinize almadıklarınızız.
Biz, kimi zaman soğukta, kimi zaman güneşin altında, kimi zaman yağmurda, karda, kimi zaman kalabalıkların gözü önünde, kimi zaman tenhada gözyaşları içinde, ama nihayetinde dışarıda beklettikleriniziz.
Biz, onurunu vestiyere bırakıp içeri girmekten de, hakkını bir kenara atıp yoluna devam etmekten de, yalvarmaktan da, bana ne demekten de kaçınanlarız.
Ne kapıda lütuf bekleyen, ne içeriye gıptayla bakan, ne hoşgörünüze sığınarak içeride kalmak isteyen, ne başını uzatıp dışlandığımız dört duvar arasında ne olup bittiğini merak edenleriz.
Biz dışarıdakileriz. Bizim için eğitim de, tören de, ağıt da, neşe de, hayat da o kapının ardındakilerden ibaret değildir.
Konuşmak için kürsüye, kutlamak için protokollü törenlere, öğrenmek için duvarların aşılması gerektiği binalara ihtiyacımız yok.
Yok saysanız da varız. Küçümseseniz de kocamanız. Değersiz görseniz de değerliyiz. Yüzdelerde küçük rakamlarla ifade etseniz de, ifade edemediğiniz rakamlardayız.
Biz dışarıdakileriz. Ve dışarısı her zaman o güvenlikli girişi olan içerilerden daha büyüktür. İçeri daha güvenli görünse de, tüm güvenliği en ufak bir sarsıntıyla riske girecek kadar güvensizdir. Sıcaklığı da, serinliği de kendinden değildir. Üstündeki çatı semayla bağlantıları keser, daima arzîdir. Hangi pencere açılmışsa, hayata ancak o pencereden bakabilecek kadar, bakış açısı sınırlanmıştır.
Dışarısı ise geniştir. Emniyetlidir. Gökyüzüyle ilişkisi daimidir. Her şeyi tüm boyutlarıyla gösterir, araya duvarlar koymaz.
Dışarıdakiler, kapısında bekçiler olan sizin içerilerinizden daha kalabalıktır. Daha eğlencelidir. Daha öğreticidir. Daha kuşatıcıdır. Daha samimidir. Daha bizdendir. Ve daha özgürdür.
Biz dışarıdakiler. Buradayız.
27.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|