Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 27 Kasım 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

Türko'lardan Osmani'lere...



Belçika’da bir Türk köyünün varlığından haberdarız. Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde emsalleri bulunuyor. Her nasılsa Türklerden yardım görmüş bu insanlar köylerine şükran ve minnet ifadesi olarak Türk ismi vermişler. Osmanlı ile birlikte Batı’da Türk köylerinin yükseldiğini görüyoruz. Osmanlı ki nazım bir rol oynayan denge devleti olarak kâh onun, kâh bunun imdadına yetişmiş ve dengeyi sağlamış. Sözgelimi Françesko’yu İngilizlere karşı himaye etmiştir. Ve ilginçtir, 19. yüzyılda Osmanlı hasta bir adam olmasına rağmen Afrika’daki insanların yardımına koşmuştur. Sudan, Eritre, Mısır ve Somali gibi ülkelerde binlerce ve hatta yüz binlerce kişi asıllarının Türk olduğunu iddia ediyor. Sudan’da Gazi Selâhaddin gibi bakanları ve cumhurbaşkanı yardımcıları var. Bunların bir kısmıyla tanışıklığımız oldu. Dolayısıyla Tonybee gibilerinden nakledilen söz doğrudur: Türk tarihi yazılmadan dünya tarihi yazılamaz. Türk tarihi ise o kadar dallı budaklı ki onun tarihini yazmak da dünya tarihini yazmakla eşdeğerdir.

Yine 19’uncu yüzyılda Osmanlı topraklarından kopup gidenler Latin dünyasında el Türko rüzgârları estirmişler. Küba lideri Castro’nun bile bu topraklardan; İstanbul’dan giden bir Musevinin torunu olduğunu biliyoruz. Bu anlamda Carlos Menem gibi Castro da Latin dünyasının bir başka el Turko’sudur. Amerikalılar nasıl Avrupa kökenli ise Latinler de en azından bir kısmı itibarıyla Osmanlı kökenlidir. Bangladeş ziyaretimizde de gördüğümüz gibi Bangladeş’in hem maddî, hem manevî kurucuları, fatihleri alperenlerdir. Manevî fütuhatı Horasan erenleri yaparken, fizikî futuhatı da Türkistan’lı bahadır Muhammed Bahtiyar Kilci yapmıştır.

***

Dünyada sayılı cennetler vardır. Bizde de ‘cennet yurdum’ ifadesi vardır. Yurtlar cennetten kopmuş parçalardır. O mânâda Araplar Endülüs için ‘el firdevsu’l mefkud’ yani ‘Kayıp cennet/firdevs’ derler. Hakikaten de öyledir. Buna mukabil, Keşmir’in adı da Cennet vadisidir. Yeşillikleriyle güzellikleriyle Keşmir de öyledir. Daha önceki Keşmir seyahatimizde Abdurreşid Turabi ile görüşmüştük. Kendisinin gazetemizi ziyaret ettiği gün Cihan Haber Ajansında da yine Keşmirle ilgili ilginç ve ilginç olduğu kadar bizi ilgilendiren bir haber yer aldı. İkisinin bir araya gelmesi tevafuk. Hatta önce haberin onların gezisiyle irtibatlı olabileceğini sanmıştım. Değilmiş. Ama haberde Azad Keşmir olarak bilinen bölgenin başkenti olan Muzafferabad’ın Muzaffer Han adlı bir Türk tarafından kurulduğunu öğreniyoruz. Eşeledikçe altından Türk unsuru çıkıyor. Rusça bir atasözü de tam bu anlama geliyor: Bir Rus’u keseleseniz altından Tatar çıkar. Zira mezalim ve baskı dönemlerinde milyonlarca Tatar zorla Ruslaştırılmış. Bundan dolayı da arz ettiğimiz söz darb-ı mesel olmuş. Cihan Haber Ajansının haberinden de Belçika’daki Türk köyleri gibi Himalaya havzasında da Türk köylerinin varlığını öğreniyoruz. Bu köylerin varlığını, bu köyleri daha önce ziyaret etmiş bulunan İHH yetkilisi Hüseyin Oruç Bey de teyid ediyor, doğruluyor.

***

Latin Amerika’nın el Turko’ları varsa Himalayaların da Osmani’leri var. ‘Himalayaların eteklerinde Türk köyleri’ başlıklı haberde, bizim kayıp kabilemiz olan bu kadim Osmanlılar şöyle tasvir ediliyor: “Pakistan’ın kontrolünde bulunan Keşmir’in sarp dağlarında Osmanlı İmparatorluğu döneminden günümüze kadar ayakta kalmayı başaran çok sayıda Türk köyü, zorluklar içerisinde hayatlarını idame ettiriyor. Keşmirli Türklerin tamamı Osmanlı Devleti’nin yardımlarından dolayı ‘Osmanî’ soyadlarını kullanıyor. Türklerin Hicrî 3. asırdan itibaren İslâm dinini kabul etmesinin ardından Sufi ve din adamları öncülüğünde kabileler halinde Horasan bölgesinden Hint yarımadasına geldikleri biliniyor. Tarihteki ilk Türk-İslâm Devleti olarak kabul edilen Gazneliler’in kurucusu Gazneli Mahmut bu bölgeye 17 kez sefer düzenleyerek Hint kıt'asının Müslümanlaşmasında önemli bir rol oynamış. Hint kıt'asındaki Türkler Gazneliler zamanında şehirler kurarak bölgeye yerleşmiş. Günümüzde yoğunlukla Himalayaların eteklerine dağılmış küçük köylerde varlıklarını sürdürüyor. Bölgede Keşmir ya da Pakistan Türkleri olarak biliniyor. Kendi aralarında konuştukları bozulmuş Türkçeleri var ancak konuşma dili olarak Urducayı tercih ediyor. Bu köylerde yaşayan Türklerin tamamı ‘Osmanî’ soyadını kullanıyor. Bu soyadı Sultan 2. Abdülhamid Han zamanında yapılan yardımlar ve kurulan ilişkiler ve Osmanlı Devletine bağlılıkları nedeni ile kullanıyor. Pakistan Keşmir’inde zor şartlar altında yaşayan Türk köyleri 2005 Pakistan depreminden en fazla etkilenenlerden. Bir çok köyde haritadan silinecek kadar can kaybı yaşanmış. Aileler birbirinden ayrılmış ve zaten ağır olan hayat şartları daha da ağırlaşmış. Köylerin tamamı dağlık olması nedeniyle ziraat yapılamıyor birçok köyün hâlâ karayolu bağlantısı bile yok.

Himalayaların eteklerinde bu şartlarda varlıklarını devam ettiren Türk asıllı olduklarını övünerek söyleyen Türk köylüleri, bir dernek etrafında birleşmiş. 1976 yılında kurulan ve hâlâ faaliyetlerine devam eden Azad Keşmir Türk Kalkındırma Derneği sayesinde seslerini duyurmaya çalışıyor. Bu derneğin bastırmış olduğu kitapta Keşmir’de yaşayan köylülerin hangi ailenin nerede yaşadığı ve Keşmir’e nasıl geldikleri hakkında bilgiler yer alıyor. Keşmirli bir çok aile, soy ağaçlarını Emir Timur’a dayandırıyor...” Bu köylerin bir kısmı Muzafferabad yakınlarında diğerleri de Gori adlı bir kasabanın yamaçlarında bulunuyor. Dünyayı keşfettikçe karşımıza eski-yeni Türkler çıkıyor. Kayıp kabileler sadece Musevilere has değil. Hindistan’da demek ki bizim de kayıp kabilelerimiz varmış. Tarihî arkeoloji bize bunu gösteriyor.

27.11.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (26.11.2006) - Osmanlı’nın son sefirleri

  (24.11.2006) - Cenaze hesaplaşmaları

  (23.11.2006) - İkinci Hariri suikastı

  (22.11.2006) - Şefkat evinde, vahşet

  (21.11.2006) - İngilizlerin teşeyyü politikası

  (20.11.2006) - İngiltere'nin İslâm politikası

  (19.11.2006) - Kılık değiştiren mazlûmiyet

  (17.11.2006) - Malikî ve yeni Kissinger politikası

  (16.11.2006) - Başörtüsü ve laik detente

  (15.11.2006) - Mesafe pek derin

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004