Vatikan'ı temsil eden Papalar, geçmiş yıllarda da Türkiye ziyaretinde bulundular.
Ancak, o tarihlerde bugünküne benzer gerginlikler yaşanmadı.
Zira, tarafların birbirini rencide edici herhangi bir söz veya davranışları vaki olmuş, yahut şuyû bulmuş değildi.
Bugün ise, ne yazık ki durum öncekilere nazaran çok farklı bir mahiyet arz ediyor.
Gerilim had safhada.
Bu gerginliğin en önemli sebebi, şimdiki Papanın İslâm Peygamberi (asm) hakkındaki haksız ve talihsiz beyanlarıdır.
Bu da, Müslüman halkımızda haklı olarak büyük bir hoşnutsuzluk meydana getirdi.
Ne var ki, Papanın Türkiye ziyaretine karşı şiddetli reaksiyon gösterenlerin tamamını aynı kategoride görmek ve öyle de değerlendirmek son derece yanlıştır.
Zira, öyleleri var ki, emin olun Papadan daha fazla İslâma muhaliftir. Dolayısıyla, bunlar tepkilerinde samimi ve dürüst değiller.
Ellerinden gelse, imkân bulabilseler, kinlerini olanca kuvvetiyle kusacaklardır. Nitekim, vaktiyle kusmuşlardır.
Kimilerinin tepkisi de "aşk–ı İslâmiye"den ziyade, "aşk–ı siyase"den kaynaklanıyor. Tepkisini siyasî menfaate tahvil etmeye çalışıyor.
Neticede, son derece gergin ve bulanık bir hava meydana getirilmiş oldu.
Resmî dâvet ile gerçekleşen bu ziyaretin, kazasız belâsız ve Türkiye'nin de itibarını zedelemeyecek bir organizasyonla noktalanmasını diliyoruz.
KAYNAK
"Mustafalar"ın Risâledeki yeri
Daha evvelki bir yazımızda nazara verdiğimiz "Dört Mustafa" ve bilhassa "Dördüncü Mustafa" meselesi, pekçok okuyucumuzun dikkatini çekti.
Bazıları haklı olarak sordu ve halen de soranlar var; meselâ diyorlar ki: "Bu anlattıklarınızın Risâlelerde bir yeri, yahut bir dayanağı var mı?"
Var elbette. Meselâ, "sırr–ı inna â'teyna"ya dair bahislerde. Keza "dördüncü devre" ile ilgili izahlarda.
Gayr–ı münteşir "sırr–ı inna â'teyna"da, "üç rükün" olarak üç Mustafa'dan ayrıntılı bir şekilde zaten söz ediliyor.
Emirdağ Lâhikasındaki bir mektupta da "sırr–ı inna â'teyna"nın devam ettiğine dikkat çekiliyor.
Sekizinci Şuâ'nın bir hâşiyesinde ise, bu kez "dört rükün"den bahsediliyor. Dolayısıyla, şahıslar da dörde çıkmış oluyor. İşte o haşiye...
"HAŞİYE: Hem de İnna a’teyna’nın sırrı kısmen tahakkuk etmiş. Çünkü, süfyaniyetin dört rüknünden en kuvvetlisi ve dehşetlisi bütün bütün çekildi. Kabir altında azap çekiyor. Ve (yaş itibariyle) en büyüğü dahi alâkası bilfiil çekilmiş, Mason komitesinin mahkûmu ve âleti olup azabıyla meşguldür. Yalnız onun gölgesi hükmediyor. İleri tecavüz etmemekle beraber, kısmen geriliyor. Bâki kalan iki şahıs ise, ellerinden gelse tamire çalışacaklar." (Şualar, sayfa 634)
Günün Tarihi
Yunan cephesinde zincirleme bozgun
28 Kasım 1922: Yaklaşık dört yıldır süren Anadolu Savaşında (İstiklâl Harbi) Yunan ordusunun mağlubiyetine sebebiyet verdikleri için Küçük Asya Ordusu Başkomutanı General Georgios Hacıanestis (1863–1922) ile başbakanın da dahil olduğu beş kabine üyesi idam cezasına çarptırıldı.
İdamlar 2 Aralık'ta infaz edildi. Ancak, Yunan cephesindeki durumda herhangi bir iyileşme, yahut rahatlama sağlanamadı. Lozan görüşmelerinin devam ettiği şu günlerde, Yunanistan, bir yandan da içerde yaşanan kaosu dindirmekle meşgul oldu.
Hem esaret, hem idam
Daha evvel görevden alınan ve 2 Aralık'ta da idam edilen başkomutan Hacıanestis'in yerine, yeni başkomutan olarak General Trikopis atandı.
Ancak, bu yenisi de ümit verici herhangi bir varlık gösteremedi. Tam aksine, Anadolu'daki durum büsbütün aleyhlerine döndü ve bozgun cephesi daha da büyümüş oldu.
Zira, Yunan Başkomutanı General Trikopis'in aralarında bulunduğu üç kişilik komuta kademesi, Anadolu'ya gelir gelmez Türk askeri tarafından yakalanarak esir edildiler.
Komutanlarının esir alındığını haber alan Yunan askeri, tam bir bozgun havası içinde gerisin geriye kaçmaya başladı. 8 Eylül gecesine gelindiğinde, Yunan donanmasının İzmir sâhilindeki son gemisi Naksos da buradan ayrılmak zorunda kaldı.
Bozgunların böyle zincirleme devam edip gitmesi, Yunan halkını çileden çıkardı. Halkın galeyana gelerek isyana yönelmesi, sonunda Kral Konstantin'i bile tahtından etti.
Lozan görüşmeleri, işte böyle bir ortamda başladı. Ne var ki, Yunanlıların bu perişaniyeti karşısında, İngiliz heyeti konferansta olanca ağırlığıyla o boşluğu da doldurmaya ve Türk tarafını asla kabul edilmeyecek bir takım anlaşmalara imza atmaya mecbur etti.
Böylelikle, Yunan tarafının darmadağın bir durumda iken başlayan Lozan Konferansı, ne yazık ki Türk tarafının darmadağın olmasıyla neticelendi. Meselâ, Ege Denizindeki 12 adanın savaş mağlubu Yunanistan'a peşkeş edilmesi gibi...
28.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|