Dünyanın en kalabalık nüfusuna sahip olan Endonezya’nın Açe bölgesi, 2 yıl önce yaşanan deprem ve tsunami felâketiyle gündemimize girmişti. 300 bine yakın insanın bir günde öldüğü başka bir felâket dünya tarihinde yaşanmamış denilebilir. İşte Açe, 2 yıl önce, (26 Aralık 2004’de) böyle büyük bir felâket yaşamıştı.
Yaşanan felâletin ardından bölgeye koşan yardım ekiplerinin başında Türkiye’den giden sivil toplum kuruluşları da vardı. Basta İHH olmak üzere çok sayıda yardım kuruluşu bölgeye koşmuş, Türkiye de devleti ve milletiyle Açe’nin derdine derman olmaya çalışmıştı.
İnsanî Yardım Vakfı İHH’nın dâvetiyle 21 Kasım günü akşam saatlerinde başlayan Açe yolculuğumuz, 25 Kasım akşamı İstanbul’a dönüşümüzle son buldu. İHH, tsunami felâketi sonrasında yaptığı yardımlara kalıcı bir hizmet daha ilâve etti ve Açe’de yaklaşık 100 yetimin barınabileceği bir ‘yetim evi’ kurdu. Açe’de hizmete açılan “İstanbul Yetimevi”nin açılışına şahit olduk. Üzerinden 2 yıl geçen tsunami felâketinin izlerini gördük.
İnşallah önümüzdeki günlerde gezi ile ilgili notları sizlerle paylaşmak niyetindeyiz. Şu kadarını söylemek istiyoruz: Açe, tam anlamıyla bir İslâm beldesi. Zaten ismi tek başına “Açe” değil, “Açe Darulislâm” olarak anılıyor, yani “İslâmın kapısı.” Açe’de İslâmî yaşantı, sosyal hayatın her yanında kendisini hissettiriyor. Camiler ve tesettür, İslâmın mührünün oralarda olduğunun en güzel ispatı. Endonezya 250 milyon nüfusa sahip en büyük İslâm ülkesi olurken, Açe bölgesi de 4 milyona yaklaşan nüfusuyla Endonezya’nın en güzel yüzü. Tsunami felâketi sonrasında çok daha yakından tanıdığımız bu belde ile tarihte de çok güzel ilişkilerimiz olmuş. Bütün dünyaya adaletiyle hükmeden Osmanlı Devleti, bu beldemize de el uzatmış ve gelen yardım taleplerini karşılamış. Dolayısı ile, bütün İslâm beldelerinde olduğu gibi Açe’de de Osmanlı ve Türkiye hakkında çok iyi düşünceler var. Zaten “Selamün aleyküm” adeta bir ‘parola’ ve tanışma vesilesi olmak için yetiyor. Ezan-ı Muhammedi de öyle. Açe’de hemen her namaz öncesi önce Kur’ân okunuyor ve bütün şehir adeta Kur’ânla çınlıyor. Ardından okunan ezan-ı Muhammedî de bu beldenin bir İslâm beldesi olduğunu adeta haykırıyor.
Endonezya ve Açe, mekân uzaklığı sebebiyle fazla ilişkilerimizin olmadığı İslâm beldesi. Ancak gelişen teknoloji ve kolaylıklar sebebiyle bu beldelerle de ilişki kurmamız mümkün. Yılın yarısının yağmurlu olduğu ancak soğuk ve kış aylarının bilinmediği bu beldeler, iş adamlarımız için de imkânlar sunuyor. “Çin-u maçin”e kadar ulaşan işadamlarımızın, Endonezya ve Açe’ye ulaşmamış olmasını anlamak mümkün değil. Avrupa ve Orta Asya’da görmeye alıştığımız Türkiye’nin ‘marka’larını Açe’de Endonezya’da göremedik. Bu da, bu bölgelerle yeteri kadar ilişki kurulamadığını gösteren başka bir gösterge. Elbette bu bölgelerin ‘uzak’ olması ciddî bir manidir. Ancak, bütün bu olumsuz şartlara rağmen ticarî faaliyetlerin bu bölgelere kaydırılmasında da fayda var. Çünkü, ‘Hindistan cevizi ve mango’ gibi tropikal mevye ve sebzeler daha çok bu bölgelerimizde yetişiyor. Bu mevyeler de Türkiye’de ‘pahalı’ satılan meyveler. Doğrudan ticaretin gelişmesi belki de iki taraf için de faydalı olacaktır.
Aradan iki yıl geçmesine rağmen Açe’de yaşanan tsunami felâketinin izlerini görmek mümkün. Az da olsa hâlâ kaldırılamayan ‘enkaz’ var. Açe, zengin petrol ve doğalgaz yataklarına sahip. Buna rağmen, ‘zengin’ bir bölge değil. Elbette, Afganistan ve Afrika gibi bölgelerle de kıyaslanamaz, onlara nisbetle çok iyi durumdalar. Ancak bir günde 250, ya da 300 bin kişinin ‘şehit olduğu’ bir beldenin kısa sürede kendini toparlayabilmesi kolay değildir.
Bütün bunlara rağmen Açe, bir İslâm beldesi olduğu için ‘kader’ine teslim olmuş ve bu felâketten bir saadet çıkarmak için çalışıyor... İnşallah, başta Açe olmak üzere bütün İslâm beldeleri ve nihayet insanlık saadete ve huzura kavuşur... Duâmız ve temennimiz budur.
28.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|