Son olarak Newsweek’teki yazıyla gündeme gelen darbe tartışmasına CHP’liler de tepki gösteriyor, çözümün sandıktan çıkacağını söylüyorlar. Ve bu çerçevede Baykal’ın sağı da içine alacak “cumhuriyet koalisyonu”na ümit bağladığı görülüyor.
Ancak bu koalisyonun reel temelleri bulunmadığına, dolayısıyla ütopik bir fanteziden ibaret olduğuna dair yaygın bir kanaat var. Onun için ciddîye alınmıyor.
Bu, işin bir boyutu. Diğer boyutunda ise, eski 28 Şubatçılardan Erol Özkasnak’ın “Hattâ sivil halkımız bile bir darbe yapabilir” (Vatan, 27.11.06) sözüyle ifade ettiği faraziye yer alıyor.
Hatırlanacağı gibi 28 Şubat’ta da “silâhsız kuvvetler” sözü çokça kullanılmış; gerek açıktan gerçekleştirilen, gerekse perde arkasında organize edilen etkinliklerde askerler başı çektiği halde kampanya “silâhsız kuvvetler”e mal edilmişti.
Son zamanlarda askerî cenahta gözlenen hareketliliğin yer yer 28 Şubat’ı çağrıştıran tarafları var.
O sürece damgasını vuran en önemli hadiselerden biri Sincan’da tankların yürütülmesiydi
Şimdi ise askerler Hakkâri’de pankartlarla çöp toplama veya Diyarbakır caddelerinde “Şehitler ölmez, vatan bölünmez;” “Ne mutlu Türküm diyene;” “En büyük Türk Atatürk” sloganlarıyla askerî birlikleri yürütme gibi farklı “etkinlikler”lere imza atıyorlar.
Başörtüsü meselesi de bir başka mesaj verme vesilesi olarak kullanılıyor. Samsun’da 29 Ekim resepsiyonunu “İçeride başörtülüler var” gerekçesiyle terk eden ve Malatya’da öğretmenler günü için tertiplenen programda “Başörtülüler dışarı çıksın” anonsu yaptıran garnizon komutanlarının tavrı, bunun tipik örnekleri.
Öte yandan, bol bol hükümeti protesto ve laiklik sloganlarının atıldığı Ecevit’in cenaze töreninin askerler tarafından organize edilmiş olduğu vâkıasını da gözden kaçırmamak icab ediyor.
Ama bunların tümüne topluca baktığımız zaman, istenen tarzda bir atmosferin teşekkül ettirilebildiğini söylemek mümkün değil.
Ancak buradan hareketle, askerlerin işin peşini bırakacakları gibi bir kanaate varmak yanlış.
Görünen o ki, “İrtica tehlikesi ciddî boyutta sürüyor. Hattâ bir ay önceki uyarılardan sonra hız kesmedi, daha da arttı” diyen “üst rütbeli komutan”ın (Muharrem Sarıkaya, Sabah, 15.11.06) sözleriyle dile getirdiği “takipçilik” artarak devam edecek.
Mesele, bu takipçiliğin, daha evvel yine askerlere atfen yazıldığı gibi “toplumsal farkındalık” oluşturmayı, irtica bahsinde askerin beklediği anlamda “duyarlı bir sivil kamuoyu” ortaya çıkarmayı başarıp başaramayacağı.
Millî Eğitim Şûrâsından sonra TÜSİAD’ın “Laiklik tehlikeye girerse bayrak açıp mücadele ederiz” çıkışı ve bir kısım medyanın aynı çizgideki tavrı bu yönde bir miktar yol alındığını düşündürse de, genel tablo hâlâ çok farklı.
Ayrıca, laiklik için söz konusu çıkışı yapan TÜSİAD, 301 tartışmasında askerden ayrılıyor.
Atilla Yayla’nın aldığı desteğin ciddî boyutlara ulaşması da, toplumda ve medyada oluşan yeni dengelerin bir başka işareti.
Asker bu durumu dikkate almadan eski tavrını aynı şekilde sürdürürse, daha fazla yıpranabilir.
02.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|