İbrahimî gelenek ve onun son versiyonu olan İslâmiyet çerçevesinde Hıristiyan amentüsünün yeniden tadil ve teşkiline ihtiyaç var. Aksi takdirde, gelişmeler karşısında Hıristiyanlık çökecektir. Üçüncü bin yılın eşiğinde Hıristiyanlık ve özelde Katoliklik Batı’da kan kaybediyor. Toparlama arayışları var, ama hem yetersiz, hem de yanlış bir noktadan başlıyor, zeminden hareket ediyor.
Bu arayışların doğru noktası Hans Küng’ün de ifade ettiği gibi yeni bir ilahiyat anlayışı geliştirmektir. Geleceğin ihtiyaçlarıyla, geçmişin doğrularını yeniden buluşturmaktır. Buna, üçüncü bin yıl ilahiyatı diyor. Skolastik felsefe, aydınlanma ve modernizm aşamalarındaki dinî anlayışlar artık günümüze kâfi gelmiyor. Belirli bir konjonktürel zaviyeye hapsolup kalmış durumda. Skolastik felsefe ve kıtasal bakış bugün katoliklerin zindanı haline gelmiş bulunuyor. Bunun aşılması ancak küresel bakış ve İslâmiyetin Batı dini olarak kabul edilmesiyle mümkün. Dolayısıyla köhnemiş kateşizme İslâmiyet saykalı ve cilası vurulması gerekiyor. Katolikliğin Batı dini, Ortodoksluğun ise Doğu dini olarak kıtaları paylaşmaları artık günümüzün gerçeklerini aksettirmiyor.
Günümüzün ve üçüncü bin yılın gerçeği ve ilahiyatı, Hıristiyanlığın çoğulculuk doktrinini benimsemesi ve bu meyanda Batı’nın ikinci dini haline gelen İslâmiyeti katıksız bir şekilde tanıması ve içine sindirmesidir. Bu olmadığı takdirde, önlerini kapatacak ve geleceklerini de zayi edeceklerdir. Nüfuz ve etkinlik elde etmeleri yeni taraftar kitleleri ve bendeleri edinmeleri bile bu darboğazı aşmalarına imkân vermeyecektir. Bu darboğaz ancak İslâmın cilası ve değerleriyle aşılabilir. Batı’nın çıkmazı, skolastik ve kıtasal bakış açısı ile İslâmiyeti ötekileştirmesi ise, nüfuzu arttığı oranda içindeki çatışmacı bir kültürün belirginleştiği ve esnekliği azalan İran’ın da çıkış noktası, Katolikler gibi temel meselelerde Sünnilerle bütünleşmekten; itizali çizgiyi (infiradcı ve içe kapanmacı) aşmaktan geçmektedir.
***
Papa 16’ıncı Benediktus ise, tıkanmayı tez, anti tez ve kıtasal bakış ve Avrupa merkezcilik ve İslâmı ötekileştirerek aşmak istemektedir. Tam da bu formül tıkanmayı ve içe kapanmayı beraberinde getirmektedir. Bu, acıları dindirmez, aksine daha fazla arttırır. Düşünün ki, dünyamız sosyal değerler itibarıyla batmakta olan bir gemi. Ve an be an gemi batmakta iken geminin seyrü seferinden sorumlu kaptanlar ve tayfalar güvertede kavga ediyorlar. Keşke bu noktada kimse insanlığın son mesajı olan İslâmiyetin ayağına çelme atmaya, nurunu karartmaya çalışmasa.
Muhammed Ebu Rebi’nin de ifade ettiği gibi Papa Avrupa merkezcidir bu kıtasal bir bakış açısıdır ve bizi skolastiğe ve ortaçağa geri götürür. Avrupa merkezcilik Katolikliğin bugünkü gerçekleriyle de bağdaşmamaktadır. Bütün bunların panzehiri Tarık Ramazan’ın Time dergisine de yazdığı gibi İslâmın Batı dini olarak kabul edilmesidir. Çatışmanın üstesinden gelecek ve Kiliseye yeni bir canlanma bahşedecek tek kudsî nefes budur. Sıkıntı ise bunun adem-i kabulünden ileri gelmektedir. Bu itibarla bugünkü Hıristiyanlık yolların ayrılış noktasındadır. Ya geriye dönecek ve tükenişe doğru gidecek ya da İslâmla nihaî uzlaşmaya doğru ileri bir adım atacak ve bu suretle kalıplarını kıracak ve kendisini yenileyecektir. Bu itibarla, kaçınılmaz olarak Kilise kendisiyle ve geçmişiyle hesaplaşmak zorundadır. Ya İslâmı kabul ederek suud edecek (yükselecek) ya da çoğulculuğu reddederek sukut edecektir. Kıtasal bakış açısında ısrar etmek buna götürür. Bu açılımı yapamayan Hıristiyanlık kısa bir zaman içinde sönüşe geçecektir. Hans Küng’ün üçüncü bin yıl ilahiyatı dediği şey budur. Kilisenin fikir olarak skolaştiği, kurum olarak arkaik halini sürdürmeye çalışması bugünün gerçeklerine toslayacak ve yok olacaktır. Zaten bu noktalarda ısrar ya Hans Küng örneğinde olduğu gibi itizale, yani kiliseden kaçışa ya da Luigi Cascioli örneğinde olduğu gibi inkâra götürüyor. ‘Mesih masalı: İsa gerçekten hiç yaşamadı’ kitabının yazan Luigi Cascioli kilisenin kendisini yenileyemeyen yaklaşımının kurbanlarından birisidir. Daha fazla kurban olmaması için bakış açısının tadil edilmesi gerekiyor.
***
Küresel vitrin olan ve dünyanın iki yakasını temsil eden İstanbul bu yeni ilahiyat için evsahipliğini yapabilecek en uygun mekândır. Bu mânâda, İstanbul küresel kateşizmin ve vizyonun merkez üssüdür. Papa halu harekâtını İstanbul ruhuna göre ayarladıkça istikamet kazanacak ve hep birlikte yükseleceğiz.
01.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|