SÜYÜM BİKE’DEN SUU KYİ’YE
Tarihte Kazan hanlığı devrinde talihsiz bir kadın lider ve komutan vardır. Süyüm Bike olarak anılır. Süyüm sevimli ve sempatik demektir. Bike ise, küçük kız mânâsındadır. Süyüm Bike ismi beni etkileyen isimlerden birisidir. Adeta Slav isimlerden Anastasya gibidir. Süyüm Bike efsane bir isimdir ve Suu Kyi de öyle. Suu Kyi Nobel ödülü almıştır, belki Süyüm Bike Hatun da günümüzde yaşamış olsaydı aynı şekilde ödül alabilirdi.
Latif Salihoğlu’nun da yazdığı gibi, asil, ama bahtı kara bir gelindir. Süyüm Bike Rus desise ve zulmünün kurbanı olmuş, Suu Kyi de Burmalı generallerin. İkisi de asildir. Süyüm Bike ahir ömrünü Rus esareti altında geçirir. Kazan’ın emiresi iken, Moskova’nın esiresi haline gelir. Adeta Suu Kyi’nin kaderi de öyledir. Bangladeş ziyareti sırasında Arakanlı arkadaşımız Ahmed Samir ile bu mesele üzerinde de müdavele-i efkârda bulunduk. Hem isimleri, hem de kaderleri birbirine benzeyen tarihin iki farklı döneminden ve iki farklı coğrafyadan iki hatun.
Dünya onu askerî cuntaya karşı direnen barış yanlısı bir siyasetçi, bir eylemci olarak tanıyor. Aung San Suu Kyi, 19 Haziran 1945’de Burma Bağımsızlık Ordusu’nun kumandanlarından Aung San ile Rangoon Devlet Hastahanesi hemşirelerinden Ma Khin Kyi’nin çocuğu olarak dünyaya geldi. Üç kardeştiler. Kardeşlerinden biri küçük yaşta boğularak ölmüş, öteki de ilerleyen yaşlarında ABD’ye yerleşmiş ve Burma’yı unutmuştu. 1947’de baba General Aung San bir suikaste kurban gitti. Anne Khin Kyi ise, toplumsal hareketlerin öncüsü haline dönüştü ve bayrağı devraldı. 1948 yılında Burma Bağımsız Birliği kuruldu. Aung San Suu Kyi’nin annesi de Burma’nın Hindistan’daki büyükelçiliğe atandı. Suu Kyi, annesiyle birlikte Yeni Delhi’de yaşamaya başladı. Suu Kyi, ilk gençliğini geçirdiği bu ilham verici şehirde, liseyi bitirdi. 1964’de felsefe, siyaset bilimi ve iktisat okumak üzere Oxford’a gitti. 1969’da lisans üstü eğitimini tamamlamak üzere New York’a taşındı. Burada eğitimini bir kenara bıraktı ve Birleşmiş Milletler’de çalışmaya başladı. Akşamları ve hafta sonlarında hastahanelerde gönüllü olarak çalışıyor ve özürlü hastalara refakat ediyordu. 1972’de Tibetli Michael Aris ile evlendi ve onunla Boston’a gitti. Orada da Kraliyet Dış İşleri Bakanlığı’na bağlı çalışmaya başladı. 1973’te çift, oğulları Alexander’ın doğumu vesilesiyle Britanya’ya döndü. Michael, Oxford Üniversitesi’nde Tibet ve Himalaya Dilleri kürsüsünde ders vermeyi kabul etti. İkinci çocuk Kim de Oxford’da dünyaya geldi. Bu arada Suu Kyi, babasının hayat öyküsünü kaleme alıyor, bir yandan da Himalaya araştırmalarına katılıyordu. 1984’te General Aung San’ı anlatan kitap yayınlandı. Suu Kyi, artık Uzak Doğu’ya dönmenin zamanı geldiğini hissetmişti. Japonya ve Hindistan’daki üniversitelerdeki araştırmalarına katılmak üzere, eşi ve çocuklarıyla birlikte yolculuğa çıktı. Dönüşte Tokyo Üniversitesi’nin dergisinde yayınlanacak Burma Edebiyatı üzerine bir inceleme yazısı kaleme aldı. Londra’da Doğu ve Afrika Araştırmaları dalında çalışmaya başladı.
SİYASETE İLK ADIM
1988’de Burma’da iç karışıklık başladı. 8 Ağustos’ta askerî rejime karşı toplu ayaklanma gerçekleşti, ayaklanma ordunun binlerce masum insanı öldürmesiyle bastırılabildi. Suu Kyi, Burma hükümetine açık mektup yazarak çok partili seçimlere gidilmesini talep etti. 26 Ağustos’ta ilk kez halkına seslendi. Demokratik bir yönetim talebini on binlerce Burmalı destekledi.
24 Eylül’de de National League for Democracy partisini kurdu ve NLD’nin ilk genel sekreteri olarak seçildi. Şiddet karşıtı ve sivil idare yanlısı bir siyaseti savunan partinin mensupları, ordunun büyük baskısıyla karşılaştı. Gözaltında kayıp olayları sıklaştı. Aynı dönemde annesini kaybeden Suu Kyi, cenazede hayatı boyunca ülkesinin bağımsızlığı için savaşacağını açıkladı, sonrasında da konuşmalar yapmak üzere ülke çapında bir geziye çıktı.
Silâhların gölgesinde seçime hazırlanan NLD’nin toplantıları sıklık kazandı. Tam bu dönemde, her hangi bir hukukî işlem yapılmaksızın Suu Kyi ev hapsine mahkûm edildi. Evinde bulunup tutuklanan öğrencilerin serbest bırakılması ya da kendisinin de onlar gibi tutuklanması için açlık grevine başladı. Evde iki oğluyla yalnızdı. Eşi eve ulaşabildiğinde Suu Kyi açlık grevinin üçüncü günündeydi. Hükümet öğrencilerin serbest kalacağını duyurunca, açlık grevini sona erdirdi. 1990’da NLD bütün baskılara rağmen oyların % 82’sini alarak seçimi kazandı. Askerî hükümet sonuçları kabul etmedi.
Bu tarihten sonra dünya gözünü bu kadına çevirdi. Suu Kyi’nin çabaları 1990’da Rafto İnsan Hakları Ödülü, 1991’de Nobel Barış Ödülü’ne lâyık görüldü. Oğullar Alexander ve Kim, Nobel Ödülü’nü anneleri adına aldılar. Suu Kyi, ödül olarak verilen parayı Burma’daki sağlık kuruluşlarına bağışladı. 1995’de Pekin’deki Uluslararası Kadın Konferansı’na bildiri gönderen Suu Kyi, 1999’da beş yıl görmesi yasaklanan eşinin ölüm haberiyle yıkıldı. Michael Aris, Londra’da prostat kanseri tedavisi görüyordu ve eşini son kez görme isteği Burma yönetimince reddedilmişti. Suu Kyi, hâlâ Burma, ya da şimdiki adıyla Myanmar’da hapis. Türkiye’de ambargo kararıyla gündeme gelen bir ülkede, hâlâ seyahat özgürlüğü tamamen kısıtlanarak ve siyasî haklarından yoksun bırakılmış bir biçimde mücadeleyi sürdürüyor.
Son demeçlerinden birinde, “Barış, adalet ve gelişme birbirinin ayrılmaz parçalarıdır” diyen Suu Kyi, inandıkları doğrultusunda savaşmaktan vazgeçmeyeceğini tekrarlıyor.
JİVKOV VE BELENE’NİN RUHU
BURMA’DA YAŞIYOR
Burmalılara böyle zulüm reva gören Burma cuntası, iş Müslümanlara gelince zulmü katlıyor ve duble hale getiriyor. Sözgelimi, bir Müslümanın diğer bir Müslüman köye gitmesi veya gecelemesi izne bağlı. Muhtardan izin alması ve yetkililere haber vermesi gerekli. Çocukların lisenin üstü seviyede eğitim almaları mümkün değil. Bu haktan mahrumlar. Yine Arakanlı Müslümanların evlenmeleri izne bağlı. Bu tür izinleri, ancak rüşvetle alabiliyorlarmış. Burma cuntası, bu gibi tedbirlerle Burma Müslümanlarını yok etmek istiyor. Bu cebri politikaların sonucunda 7 milyon olan Arakan’ın toplam nüfusu içindeki 4 milyon Müslümanın nüfusu neredeyse yarıya inmiş. Bir zamanlar Jivkov’un isim değiştirme politikaları ve Belene kampı yüzünden nasıl Bulgaristan boşalmış ve Türkler Türkiye sınırlarına yığılmışlarsa, aynı şekilde Burma Müslümanları da Bangladeş’e göç ediyorlar ve burada çok ilkel şartlarda yaşıyorlar.
— SON —
|