Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 30 Kasım 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Aile

‘Televizyonu ortadan kaldırmak için dört sebep’

“Bizim evde film çekilmesin!” kampanyamız desteklerinizle büyüyor! Geçen hafta televizyon izleme alışkanlıklarımızı düzenlemek amacıyla başlattığımız, “Bizim evde film çekilmesin!” kampanyamıza sizden birçok destek maili aldık. Bizden desteğini esirgemeyen okurlarımıza, akademisyenlere ve sivil toplum kuruluşu yetkililerine duyarlılıkları için teşekkür edi-yoruz. Her hafta bu maillerin bir kısmına yer vermeye çalışacağız. Nihaî amacımızı yineliyoruz: Televizyon bizi ve sevdiklerimizi esir almadan, biz televizyon izlemedeki kontrolü elimize alalım. Toplum olarak bir televizyon izleme kültürü geliştirelim.

Siz de bu kampanyanın bir parçası olabilirsiniz!

Bunun için yapmamız gereken ortada: Televizyon izlemede kontrollü olmak. Bunun yanında, rahatsız olduğunuz programlar yayınlandığında izlemediğimiz gibi, RTÜK 444 0 178 nolu şikâyet telefonunu bombardımana tutmaktır. Bunu yapalım ki çocuğumuzun okulda yan yana oturduğu sıra arkadaşı da, komşu çocuğu da bu etkiye maruz kalmasın.

Bizler medyanın bir parçası olarak, yine medyanın ayıplarını düzeltmek, toplum duyarlılığını geliştirme ve kamuoyu oluşturma vazifemizi yerine getirmek, bu konuda tepkimizi dile getirmek ve konuyu mümkün olduğunca gündeminizde tutmak adına: “Bizim Evde Film Çekilmesin!” bu kampanyayı başlattık.

Ayrıca bu konudaki tepkilerinizi, görüş ve tekliflerinizi: [email protected] adresimden sizler de bizlere ulaştırabilirsiniz

SİZDEN GELENLER

Çalışmalarınızda başarılar dilerim. Çok önemli ve güzel bir konuyu gündeme getirmişsiniz bundan dolayı toplumun bir bireyi olarak öncelikle teşekkür ederim.

1970’lerde Jerry Mader ‘Televizyonu Ortadan Kaldırmak İçin Dört Neden’ saymıştır. Mader’e göre; Televizyon gözleri bozar. Televizyon zekâyı geriletir. Televizyon kişiyi toplumdan koparır. Televizyon insanları gerçeklerden uzaklaştırır.

Televizyon izlemenin gözleri bozduğu, zekâyı gerilettiği tezleri hâlâ geçerliliğini korumaktadır. Televizyonun insanları toplumdan kopardığı ve gerçeklerden uzaklaştırdığı da bir vakıa. Ancak bugün televizyonu ortadan kaldırmak için ileri sürülen gerekçeler daha farklı. Televizyon yayınlarının—özellikle şiddet ve müstehcenlik—çocuklar üzerindeki olumsuz etkileri, aileler ve eğitimcilerce televizyonu ortadan kaldırmak için iyi bir sebep olarak görülmektedir. Televizyonu bireysel olarak belki ortadan yani evimizden kaldırabiliriz ancak toplumsal olarak televizyonu ortadan kaldırmak mümkün değildir.

Televizyon için çok gerekli demek gereksiz demek kadar da anlamsızdır. Çünkü etkileri, onu nasıl ve ne derecede kullandığınızla ilişkilidir. O bizi ya da çocuğumuzu değil biz onu yönettiğiniz sürece problem yok. Üstelik televizyonun eğitimi destekleyici, rahatlatıcı, eğlendirici, yaşadığımız dünyada olup bitenlerin farkında olmamızı sağlayıcı işlevlerini de inkâr etmek de mümkün değil. Çelişki ise aynı aracın kontrolsüz kullanımda kişiyi pasifize etmesi, amaçsız bir şekilde karşısına bağlayarak zaman öldürmeye sebep olması, tüketimi kışkırtması ve şiddeti evimize taşıması.

Toplumsal hayatı her açıdan etkilemede önemli bir rol üstlenen, televizyonlar her ne şekilde olursa olsun toplumun pozitif değerler üzerine gelişimini sağlamasına katkıda bulunulmalı ve insanların ıstırapları, acıları, yaşadıkları felaketler, ölüm anları ve benzeri durumlar duygu sömürüsüne yol açacak, korku meydana getirecek veya izleyicileri dehşete düşürecek şekilde verilmemeli, halkın ruh sağlığını bozacak yayın yapılmamalıdır. Aile bireyleri, ebeveynler de televizyon yayınlarının olumsuz etkisi konusunda çok dikkatli olmalı, çocuklarının program seçiminde ve izlenen konuların doğru algılanmasında yardımcı olmalıdır. Toplumun bütün bireylerine (başta medya sahiplerine,RTÜK ve ailelere) ciddî sorumluluklar düşmektedir. Aile çocuğun hangi programları izlediğini denetlediği ve olumlu yönlendirdiği sürece çocuğa yönelik televizyondan kaynaklanan sakıncalar en aza indirilebilir. Çocukların televizyon izleme biçimine bir bütün olarak aile damgasını vurur .

Şu bir gerçek ki televizyon hayatımızı bizim ona atfettiğimiz önemden de daha fazla etkilemektedir. Bize yaşanan dünyanın dışında ‘kurmaca bir dünyanın’ kültürünü ekmekte, zamanla ve sabırla adeta bunun sonucunu almayı beklemektedir. Bu dünya başka kültürlerin dünyası değil insanoğlunun kendi meydana getirecek bir dünyadır.

Yrd. Doç. Dr. M. Sezai TÜRK (G

30.11.2006


Özgürlükten teşhire, teşhirden tacize

Geçenlerde haberlerde bir olaya denk geldim. Bir araba fuarı düzenleniyor. Doğal olarak araba müdavimi, % 90’ı erkeklerden oluşan meraklılar da fuara akın etmiş durumda. Bu araba fuarına stantların başında yarı çıplak mankenlerden biri kendine yöneltilen mikrofona “iş” aldığı için, tercih edildiği için çok mutlu olduğunu anlatır ifadeler kullanıyor. Kendisinin işinin ehli olduğunun delili olarak gördüğü fiziksel özelliklerinden söz ediyor. Bir yandan da standına gelen misafirlerini memnun etmek için enteresan hareketler yapıyor.

Bu bana yüzyıllar önceki câriye pazarlarını hatırlattı. Oralarda da kadın teşhir edilirken ve de satılırken vücutlarının güzelliği değer ölçüsü olurdu. Ve kadına, erkekler yalnız bu açıdan bakarlardı. Bu yanlış tutku çağlar boyunca kadının şehvet aracı olmaktan başka bir şey olamayacağı düşüncesini yerleştirmişti.

Sonra muhabir işin zorluklarını sorunca konuşmanın seyri ve mankenin yüz ifadesi tamamen değişti. Manken tacize uğradığını söyledi, isyanları ayyuka çıktı.

Durum iyice acayipleşmişti anlayacağınız. Benim ve eminim bir çoklarının aklına aynı cümle geldi: Bu ne yaman çelişki!

Tacize uğrama ihtimalinin bu kadar yüksek olduğu bir yerde bu hareketleri yapmak ne demek? Bir defa erkekleri o reyona çekmek için neyin albenisini kullanıyorsun? Yapmaya çalıştığın “belli özelliklerine” dikkat çekerek müşterileri o reyona çekmek değil mi? Dikkatler oraya yönelip sen muvaffak olduğunda, (senin kafanda belirlediğin) bazıları ölçüyü kaçınca neden bu kadar rahatsız oluyorsun?

Çünkü şaşmaz bir kaide vardır: Koruk yersen dişin kamaşır.

Bu orada ki tacizini haklı görüyorum demek değil. Erkekler her zaman kadınların tahriklerine kapılıp taciz ediyor demek de değildir. Çünkü şu kesin ki, tacizin her türlüsünü yapmak büyük bir ahlâksızlıktır, kişilik haklarına bir saldırıdır ve ciddi olarak psikolojik tedavi gerektiren bir sapkınlıktır.

Teşhirin dayanağı: Özgürlükler ve haz felsefesi

Batının bize de empoze etmeye çalıştığı liberal mantığına göre, kadınların kendilerini kışkırtıcı bir biçimde erkeklerin arzularına teşhir etmeleri, bedenlerini kendi istedikleri gibi kullanabilme haklarından sayılmaktadır. Ne de olsa kişi istediğini giymekte özgürdür.

Ancak ne manidardır ki, liberal Batı bu durumda bir tarafta kadının, kendisini teşhir ederek erkekleri tahrik ve rahatsız ve rahatsız edilmesi de dahil, sınır tanımaz ahlâkî çarpıklık tehdidini kontrol altına almak yönünde de çaresiz kalmaktadır. Aynen fuarda bu kaideleri uygulayıcılarının çaresiz kaldığı gibi.

Çaresizliğin sebebi: Haz felsefesi

ile özgürlükler çatışması

Her istediğini yapmakta özgür ilân edilen bireyin oluşturduğu sorunlara ve kendi karşılaştığı problemlere baktığımızda da dayanağı olan özgürlük ile çatıştığını görmekteyiz.

Çünkü özgürlüğün alt başlıklarına inildiğinde görülmektedir ki, ‘öteki varlığı istila edici olmadığı sürece’ özgürlük hoş karşılanabilir. Yani, ötekinin de özgür olabilmesi için her kişinin özgürlüğünün sınırlarının olması gerekir. Bu saygı çerçevesi, fiilen ötekine çok fazla yaklaşmamayı, onun mekânını ihlâl etmemeyi gerektirir. Kısacası bu da ben sınırlarını ihlâl ettiğim takdirde onun benim aşırı yakınlaşmama karşı hoşgörüsüzce davranışını kabullenmem gerektiği anlamına gelir.

Yani bu açıdan olayları irdelediğimizde karşımıza şu sonuç çıkar:

Gereği gibi normal çizgiler içinde (normalin ölçütü içinde yaşadığı toplum) olmayan bayanlar, kendilerini ister istemez gören erkeklerin haklarını gasp etmektedirler. Fuardaki manken de dâhil bayanlar, kendisine gözüktüğü tüm erkekleri tahrik yoluyla taciz etmektedir. Tacizine cevap aldığında ise bu sefer kadın tacize uğrayan taraf olmaktadır.

Kadın beğenilme duygusunda ölçüyü tutturamayıp teşhir boyutuna varırken, erkekte bundan kendine haklılık payı çıkarmaya kalkıp taciz yoluna gitmiştir. Muhakkak kadının hiçbir davranışı erkeğin tacizini asla haklı göstermez. Ancak yargıda da suça “tahrik unsuru” diye bir sebep vardır. Her zaman için genellenemeyen bir durum olmakla beraber, tacizle tahrik genellikle iç içe geçmiş süreçlerdir.

Sonuç olarak herkesin ‘taciz edilmeme’, yani, ötekilerden güvenli bir mesafede durabilme hakkı vardır. Ancak bunun sağlanabilmesi için kadının da, erkeğin de birbirinin alanına rahatsız edici şekilde girmemesi gereklidir.

Çözüm yok mu?

Çözüm tabiî ki var. Tacizden en çok rahatsız olan bayanların bu zihinlerde oluşan, ‘meta haline dönüştürmüş kadın’ kalıpları kırmaları gerekir. Kadın edilgenlikten, sömürüden, metâlaşmaktan, nesneleşmekten kurtulmak ve erkek egemen dünyada hak ettiği saygın yeri almak istiyorsa, bunun yolunun kesinlikle teşhirden geçmemektedir. Çünkü teşhir çoğunlukla tacizi getirecektir. Tam tersi kadınların cinselliklerini mahrem alanda tutacak, akıl ve kişiliklerini ön plana çıkacak bir davranış ve giyim kuşam tarzı geliştirmeleri gerekir. Toplum içinde her türlü faaliyeti, çalışması meşru sayılan ve de mutlaka erkekle eşitliği defalarca vurgulanan kadın, zarif bir davranış ve giyiniş çizgisi ile donatılırsa o zaman kadınlığını ve erkeğe denkliğini koruyabilir. Bu kadının özgürlüğünü sınırlaması değil, tam tersi özgürlük alanını koruyabilmesi için tedbir alması demektir. Kendi kişiliğinin fark edilmesi ve bu şekilde bir birey olarak saygınlığının korunması demektir.

Yani felsefe de yüzyıllardır tartışıldığı ve söylendiği gibi, özgürlük başkalarını rahatsız edilmeye başlandığı yerde bitmelidir. Bu rahatsız olan kişinin kendi dahi olsa.

Bitirirken alakasız bir anekdot işte(!)

Ben yazımı yazarken içeriden lavanta kokuları geldi. Zihnim birden içeride olanlara kayıverdi. Lavanta demek sandık demektir bizim ev için. Yıllar geçse de değişmeyen bir aile geleneğimiz vardı; anneden kıza geçen: Annem evdeki en kıymetli şeyleri sandıkta saklardı hep. Hem de saatlerce özene bezene, lavantalar koyarak… Çocukken bakınca uğraşına, zor iş derdik hep, büyüyünce anladım ki basit bir mantığı varmış aslında annemin yaptığının:

Bir şey kıymetli ise muhafaza edilmeliymiş. Çünkü kıymetli bir şey ne kadar ortada olursa güzelliğinden dolayı o kadar dikkat çeker ve zarar görme riski o kadar artar. Ve zarar görüp yıprandıkça da değerinden kaybeder. Şimdi takdir ediyor ve anlıyoruz annemi:

Haklıymışsın anne! Hayat gösteriyor ki gerçekten de kıymetli olanlar saklanır

Feyza Keleş GİZLİGİDER

30.11.2006


Emniyet kemeri takınca bebeğime zarar mı veriyorum yoksa?

Son aylara doğru genişleyen karın bölgesi ile bir yanda kazalara karşı korunma, bir yanda kemerin bebeğe zarar vermesi riski arasında kalır anneler. Peki ne yapmalı? Bu kemeri takmalı mı takmamalı mı?

Özellikle hamilelik döneminde emniyet kemeri mutlaka takılmalı. Ancak, yanlış yerden takılması sakıncalı olabilir.

Emniyet kemeri, kadınlar için özellikle gebelik döneminde sorun olarak görülmektedir. Gebelik döneminde kadınlar, kendilerinin ve bebeklerinin sağlığı açısından emniyet kemeri kullanımına özen göstermeli. Ancak kucaktan, başka bir ifadeyle karının tam üstünden saran emniyet kemeri ani frenlerde karın bölgesinde basınca, bu basınç da bebek ölümü ve rahim yırtılması riskine sebep olur.

Emniyet kemeri karının alt bölgesinden ve omuzdan saracak şekilde, aynı zamanda göğüsün tam ortasına gelecek şekilde bağlanmalı. Bu tür kullanım bebek ölümlerini önlediği gibi gebeyi de yüzde 50 oranında ciddi yaralanmadan kurtaracaktır.

Fatma KARAKISA

30.11.2006


Çocuğunuz ev ödevi yapmak istemiyorsa

Ödev yapmayan çocuklara uygulanan yöntemler çoğu zaman çaresiz kalmaktadır. Hele ceza varsa çocuk daha da dirençli olmaktadır. Maalesef doğru sonucu vermediği gibi, çocuk psikolojisinde istenmeyen kötü etkilere de yol açabiliyor. Bunlardan kaçınmak için işte size bir dizi ipucu:

1. Her akşam ödev yapmak için uygun olan saati çocuğunuzla birlikte belirleyin. Her gün belirlediğiniz zaman diliminde ödevlerini bitirmesi için çocuğunuzu destekleyin.

2. Evinizde uygun bir köşeyi çocuğunuzun çalışma alanı olarak düzenleyin.

3. Çalışma köşesinde veya yakınındaki radyo, televizyonu ödev saati sırasında kapatın. Kardeşler ortalıkta dolaşıyorsa başka bir odaya gitmelerini sağlayın.

4. Çalışma sırasında gerekecek kâğıt, kalem, cetvel, vb. her türlü malzemenin el altında bulunmasını sağlayın ki dersten kaçacak bahane bulamasın.

5. Ev ödevi için temel ilke her sınıf düzeyi için 10 dakika süre ayrılmasıdır ; örneğin birinci sınıf için 10 dakika, ikinci sınıf için 20 dakika, üçüncü sınıf için 30 dakika gibi.

6. Her akşam çocuğunuzun ödev listesini kontrol edin ve hepsinin yapıldığından emin olun. Eğer gerekirse bir ödev defteri edinin ve bütün ödevlerini onun içine yazmasını isteyin.

7. Ödevlerini iyi yapmak için çaba gösteren çocuğunuzu takdir ettiğinizi belirtin. Ona ödevlerini her akşam düzenli olarak yapmasının her gün okula gitmesi kadar önemli olduğu, ödevlerin okul başarısında önemli rol oynadığı mesajını verin.

8. Onu sorumluluklarını yerine getirdiği için tebrik edin. Sonra ödevlerin üzerine geçip karşılıklı sadece onunla ilgilenerek bir sohbet edin.

Zehra DENİZBEY

30.11.2006


Aile konutunun satışında eş rızası şart

Aile konutunun eş rızasına dayanmadan devredilmesi geçersiz sayılacak.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, aile konutunun eş rızasına dayanmadan devredilmesinin geçersiz sayılması gerektiğine hükmetti.

Alınan bilgiye göre, Sivas Aile Mahkemesinde dâvâ açan eş, kocasının kendisinin rızasını almadan aile konutunu satması üzerine, üçüncü kişiler üzerindeki tapu kaydının iptali ve eşi üzerine tesciliyle taşınmaza ‘’aile konutu’’ şerhi konulmasını talep etti.

İlk yargılamada dâvâyı kabul eden yerel mahkeme, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin kararı usul yönünden bozması üzerine, ‘’satın alan kişilerin, tapu kaydına göre konutun aile konutu olduğunu ve davacı eşin hilafına satıldığını bilmedikleri, bu kişilerin iyi niyetinin korunması gerektiği’’ gerekçesiyle dâvâyı reddetti.

Sivas Aile Mahkemesinin, kararın tekrar bozulması üzerine ilk kararında direndi.

Davacı eşin yaptığı temyiz başvurusu üzerine dosya Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna geldi. Kurul, yerel mahkemenin direnme kararını bozdu.

Kurul, Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesinde ‘’aile konutu şerhi’’nin düzenlendiğine ve buna göre ‘’eş rızası’’ şartı arandığına ve şerhin yokluğunda üçüncü kişilerin iyi niyetinin aranmasına gerek olmadığına işaret etti.

‘’Aile konutu, eşlerin bütün hayat faaliyetlerini gerçekleştirdiği, hayatına buna göre yön verdiği, acı ve tatlı günleri içinde yaşadığı, anılarla dolu bir alandır’’ denilen Hukuk Genel Kurulu kararında, eşlerin, bu kadar önem taşıyan bir mal varlığıyla ilgili tek başlarına hukuki işlem yapmasının, diğer eşin yararlarını zedeleyeceği vurgulandı.

Kararda, ‘’aile konutu şerhi’’nin, eşin rızası alınmadan gerçekleştirilen kazandırıcı işlemlerin, üçüncü kişinin iyi niyetine rağmen geçersiz sayılacağına yönelik olduğu kaydedildi.

30.11.2006


Mevsimi gelmişken soğuk algınlığına karşı…

Soğuk algınlığı hastalıklarına karşı ballı soğan iyi gelir. Bir büyük soğanı iri iri dilimleyip orta boy bir bal kavanozuna ilave edin. İyice karıştırıp 1 gün bekletin. Sabah akşam 1 çorba kaşığı yiyin.

30.11.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004