Millî Eğitim şûrâsında dile getirilen, eğitim ve öğretim ile ilgili tartışmalar yine gündemin birinci basamağında yer aldı.
Geçtiğimiz Salı günü Can Dündar’ın sunduğu “Neden?” adlı programda konu ele alındı. Yirmi yıla yakın Millî Eğitim Bakanlığı yapmış bütün bakanlar açık oturuma çağırılmıştı.
Dinledik.
Müsbet mânâda değerlendirmeler yapıldığı gibi, müzmin fikir düzeyinden bir türlü vazgeçmeyen, DSP hükümetinde bakanlık yapan zevâtı da hayret ile dinledik. “Laik bir ülkede din eğitimini devletin vermesinin mahzurlu olduğunu” söylediler.
Hayretle izledik ve milletin neden bu sol düşünceyi tek başına iktidara getirmediğini anladık. Şaşırmadım, bu anlayış böyle.
Din, bu millet için ekmek ve su gibi zarurî bir ihtiyaçtır oysa.
Yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir ülkede dini öğrenmek ve tatbik etmek kadar doğal bir şey yoktur.
“Din hayatın hayatı, hem nuru, hem esası, ihya-yı din ile olur şu milletin ihyası” sözünü yüzyıl önce dile getiren Bediüzzaman Hazretleri “Şu milletin ihyâsı” derken maddî ve manevî gelişmeyi nazarlara veriyor.
Yeter ki din istismar edilmesin, din siyasete âlet edilmesin.
İmam Hatip Liseleri, işte bu ihtiyaç sebebi ile canlanmıştı. Bu okullar devletin okulları idi.
Mehmet Sağlam’ın “Kur’ân ve din dersini tercihli yapalım” tezine yürekten katılıyorum. Bu sayede dinî eğitim-öğretim yalnızca İmam Hatipler’de değil, tüm okullarda yapılabilir.
AKP treni kaçırmak üzeredir.
30.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|