Yönetmenliğini Özer Kızıltan’ın yaptığı “Takva” filminin galası, Beyoğlu Emek Sinemasında yapıldı. Yarın vizyona girecek film, kendi halinde bir ‘tarikat ehli’nin; ‘dünyevileşme’ye karşı verdiği mücadeyi anlatıyor.
“Takva” teknik anlamda başarılı bir film. Hemen her filmde rastlanabilecek ‘uygun olmayan sahneler’ bu filmde de var. Her ne kadar bu sahneler, ‘parmağım gözüne’ dercesine ön planda değilse de bulunuyor. Tabiî ki bizim ‘safi zihinleri idlal eder’ diye düşündüğümüz sahneleri pek çok kişi ‘gayet normal’ kabul edebilir. Onlar da kısmen haklıdır, çünkü ‘dünyevileşme’ sebebiyle bizim uygun bulmadığımız sahneler hemen her gün TV ekranlarında tekrarlanıyor. Hatta ve hatta, bazı ‘reklam filmleri’nde bile daha kötü ve zararlı sahneler yer alıyor.
Aslında film, çelişkiler yumağı şeklinde gelişiyor. Başrol oyuncusu Muharrem, (Erkan Can) kendisini ‘kötülükler’den uzat tutmak isteyen bir ‘tarikat mensubu.’ Ancak hayat şartları, ‘taklidî’ kabul edilebilecek inançlarını muhafaza etmesini zorlaştırıyor. Filmin geneli, bu çelişkiyi vak’alara uygun bir şekilde ortaya koyarken; ‘çare’yi sunabilmekte aynı başarıyı gösteremiyor. Bu anlamda, başrol oyuncusunun sergilediği ‘kararsızlık ve çelişki’ yönetmenin ve senaryonun da ‘çelişkisini’ ortaya koyuyor.
Belki de filmin en başarılı yanı; şimdiye kadar alışık olunan ‘Yeşilçam filmleri’ne nisbetle İslâma ve inançlara tepeden ve ters bakmaması. Gerek namaz kılınan sahneler, gerekse ‘tekke’de çekilen zikirler izleyici nezdinde ‘uzak durulması gereken işler’ olarak sunulmuyor. Yine pek çok filmde konu edildiği üzere ‘fırıldak imam’lar ve ‘dini ticarete âlet eden Müslümanlar’ “Takva”da yer bulmamış. Bu yönüyle de sosyal hayatı anlamaya ve yaşanan çelişkilere dikkat çeken film, şimdiye kadar yapılan benzer “Yeşilçam filmleri”ne göre çok daha insaflı.
Galada dikkatimizi çeken başka bir nokta da, filmi izlemeye gelenlerin büyük ekseriyetinin ‘ayrı dünyaların’ insanları olmalarıydı. Sinema girişi, sigara dumanları sebebiyle adeta yangın yerine dönmüştü ve bu sebeple salonun kapıları da planlanandan erken açılmak zorunda kalındı. “Su gibi akan votka’lara ve ardından izlenen ‘Takva’ya bakınca, toplunda yaşanan çelişkiyi bir defa daha görmek mümkün oluyor. Başrol oyuncusu çok zor da olsa ‘takva’sını muhafaza etmeyi başarırken; cemiyet ‘fetva’ya bile uymakta zorlanıyor. Asıl dikkat çekilmesi gereken konulardan biri de bu olsa gerek.
Netice olarak ‘Takva,’ cemiyetin ve fertlerin yaşadığı problemi başarılı bir şekilde ortaya koymuş. Ancak, derdin ‘çare’sini ortaya koyabildiğini söylemek zor. “Filmin maksadı ‘çare’yi ortaya koymak değil” de denilebilir.
Önemli olan; hem problemi, hem de çareyi ortaya koyabilecek çalışmaları yapmakta. Bu da ancak, zamanın ‘iman kurtarmak zamanı’ olduğunu bilmekle mümkün. Bu gerçeği ortaya koyabilecek çalışmaları birileri yapmalı.
‘Takva’nın başrol oyuncusu ‘tahkikî imanı elde edebilmiş bir tip’ olabilseydi, muhtemeldir ki kurulan ‘dünyevileşme tuzakları’na düşmeyecekti. Zaman ‘ahir zaman’ ve ‘dünyevileşme’ de ‘ahir zaman alâmetleri’nden en tehlikelisi olsa gerek...
30.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|