Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yaklaşık altı ay kala, Türkiye yeni bir tartışmanın içine çekilmek isteniyor. 28 Şubat öncesi yaşanan “üst düzey askerî yetkililer” yine revaçta. Bu yetkililer eski mi, yeni mi, şu anda etkili ve yetkili yerlerdeler mi, yoksa 28 Şubat döneminde bazı darbe yanlısı yazarların yaptığı gibi, nabız mı yokluyorlar, ya da yine o dönemde olduğu gibi ellerine verilen metinleri mi yazıyorlar, belli değil? Ucundan kıyısından bazı yazılar çıkmaya başladı, ama bunu şimdilik bilemiyoruz.
Peki ne oldu da bunlar tartışılmaya başlandı? Hemen açıklayalım…
Geçen günlerde Amerikan Newsweek dergisinde Türkiye’ye ilişkin bir yazı yayınlandı. Bu makale Türkiye’nin tarihî ve turistik yerlerin reklâmını yapsa dikkat çekmezdi, ama 28 Şubat şartlarının oluşmaya başladığını savunan bir yazı olunca, herkesin dikkatini çekti. Hele bir de 2007 yılı içerisinde askerî müdahale ihtimalinin yüzde 50 olduğu yazılınca, gözler makaleyi kaleme alan yazara(!) çevrildi.
Peki kimdi bu yazar? İkisi de gazeteci olan Ahmet Uran Baran ve Füsun Baran’ın kızları, aynı zamanda da Zafer Mutlu’nun üvey kızı olduğu söylenen Zeyno Baran… Bu yazar(!) 1996-2003 yılına kadar Washington’da CSIS’da çalışmış. 2003 başından itibaren Washington’da Nixon Center’da uluslar arası güvenlik ve enerji programları direktörü olarak çalışıyormuş. Nisan ayında da Hudson Enstitüsü’ne transfer olmuş. Şu anda bu kuruluşta “kıdemli uzman” olarak çalışıyormuş…
Söz konusu yazarın yazısını “Türk askerî yetkilileriyle yaptığı görüşmeler”e dayandırması ve son olarak Washington’u ziyaret eden Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Ergin Saygun’u Hudson Enstitüsü’nde ağırlaması ve bir toplantı düzenlemesi olaya farklı bir boyut kazandırdı.
Bu arada, ABD Dışişleri Bakanlığı’nda Avrupa ve Avrasya işlerinden sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Matt Bryza ile “yakın arkadaş” oldukları konuşulan Baran’ın bu türde bir yazı yazması şaşırtıcı gelmedi. Çünkü, Bryza, görevi sebebiyle Türkiye ile yakından ilgilenen bir isim. Özellikle TBMM’de 1 Mart Tezkeresi geçmediği için, Bush yönetiminin Türkiye’ye karşı sert politikaların amansız bir savunucusu olmuştu. Hatta bu konuda Türkiye’nin cezalandırılması gerektiğini bile düşünen bir isim. Bu bilgi de adeta işin tuzu biberi oldu.
Bütün bunlar Türkiye’de tartışılırken, Zeyno Hanım yeni bir açıklama yaparak, klasik ifadeyle “sözlerim yanlış anlaşıldı” mânâsına gelen, “Makalem kısaltılırken, önemli ayrıntıların gazı kaçmış. Görüştüğümüz askerî yetkililer darbeden söz etmediler” gibi sözler sarf ettikten sonra, kendisinin darbeden değil “postmodern” darbeden bahsettiğini söylemiş.
Türkiye’de darbelerin 10’ar sene arayla yapıldığını düşünen yazar, 1997’deki 28 Şubat postmodern darbesinin 10 sene sonrasına gelen 2007’de darbe olacağı tahmininde bulunarak, meşhur olma hevesinde mi bilemeyiz, ama AB’ye giden yolda darbeleri savunmak anayasal suç, en azından bunu bilmesi gerekir.
Bütün bunlardan sonra “yine neler oluyor” diye düşünmeye başladık.
Bir deli kuyuya taş atıyor, herkes çıkartmaya mı çalışıyor, yoksa bir yerde yine tezgâhlar mı kuruluyor? Bekleyip göreceğiz. Ancak, her zaman söylediğimiz gibi Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılacağı Mayıs ayına kadar bu tür tartışmaların “dozajı artarak” devam edeceğe benziyor.
Bu aşamada söyleyeceğimiz şudur: Artık Türkiye’de darbeler konuşulmamalı, demokrasi, özgürlükler, hürriyetler, insan hakları konuşulmalı. Milletin iradesinin her şeyin üstünde olduğu kabul edilmeli. Artık Türkiye bu tür antidemokratik tartışmaları geride bırakmalı. Bu çığırtkan sözlerin Türkiye’ye zarar verdiği unutulmamalı.
Darbe heveslilerine, ihtilâlleri, postmodern darbeleri yapanların şu an nerelerde olduklarına, milletten nasıl şamar yediklerine bakmalarını tavsiye ederiz.
Türkiye ne çektiyse bu darbeci kafalardan ve darbe şakşakçılarından çekti, ama bazıları hâlâ ağızlarına darbe lâfını alıyor. Darbelerden bahsetmemek için milletin şamarını görmeleri mi gerekiyor?
02.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|