Ara sıra olduğu gibi, bu pazar da dilimizle ilgili yanlış kullanımlarımıza ve dolayısıyla, ortaya çıkardığımız kavram kargaşasına değinmeden edemeyeceğim. Dili öğretirken, çocukların zihninde oluşturduğumuz kavram kargaşasının somut gerçekliği ortaya çıksa, acaba nasıl bir curcuna ortaya çıkar; bazen merak ediyorum.
Tanıdıklarım, dil bilgisi konularına sık sık değinmemin yersiz olduğunu çoğu zaman dile getirirler. Gerekçe de hazır: “Kaç kişi dil bilgisi ve dilin kullanımına ilgi duyar ki? Kaç kişi bu konuyu önemser ki?”
Bu tür gerekçelerle karşılaşınca ister istemez, “Ama nasıl olur, herkesin iletişim aracı olan dilin güzel ve yanlışsız kullanımı hiç mi önemli değil? Eğer kavramlar bizim anlam dünyamızın gezegenleri veyahut durakları hükmündelerse, aralarındaki anlam ilişkisini sağlayan bir kurallar bütünü olan dil, bir bakıma esir maddesi gibi değil mi? Bu akışkan yapının sağlam olması, zihin yapımızı da sağlıklı yönde etkilemez mi?” türünden sorular zihnimden dilime dökülmüyor değil. İşte bu tür yanlışlıkların birine geçenlerde rastlayınca, yine dayanamayıp eleştiri hakkımı kullanma gereği hissettim.
Efendim, ben yeni karşılaşıyorum. Siz daha önce karşılaştınız mı, bilmiyorum. İlköğretime yönelik hazırlanmış kaynak kitabın birinde, “Değişmece Anlam” gibi bir başlıkla karşılaştığımda bir an duraksadım. Dil konusunda hatırı sayılır bir bilgiye sahip olan ben, daha sonra “mecaz” anlam olduğunu öğrenince şaşırdım. “Allah Allah” dedim: “Bizim kırk yıllık ‘mecaz anlam’ değişerek, ‘değişmece anlam’ olmuş.” Şaşırmakla da kalmadım; hayıflandım. Çünkü “mecaz”ın yerine kullanılan “değişmece”, dilimizin yelpazesinde türedi bir kelime olarak sırıtırken, giden sadece “mecaz” olmayacak; onun, içine girdiği terkipler de yıllar sonra yok olacak. Yani, “Mecazen söyledim” yerine “Değişmece olarak söyledim” gibi hiçbir âhenge sahip olmayan cümleler de ortaya çıkabilecek. Bununla da kalmayacak, bir şekilde artık çocukların bilgi dünyasında kavram olarak yer edinmiş, benimsenmiş “mecaz”ın yanında gecekondu gibi derme çatma yapı olan “değişmece” yer alacak. Sonrasını düşünmek istemedim. Çünkü buna benzer çok yanlışlıkların varlığı beni sükût ettirmede geç kalmadı.
Evet, “sıfat” yerine “ön ad”, “zarf” yerine “belirteç”, “cümle” yerine “tümce”, “zamir” yerine “adıl” ve benzeri ikili kullanımların ne derece bir kavram kargaşası oluşturduklarını anlatmak, bu yazıya sığmayacaktır. Bugün çocuklarımız dil bilgisinde hangi konuyu öğrenirlerse öğrensinler, kavram adlarını çifter çifter öğrenmek durumunda kalmıyorlar mı? Türkçe dersinde dil bilgisi konuları dendi mi, “ööö…” diye bir beğenmeme ifadesi oluyorsa öğrencilerde, bunun sebebi dil bilgisinin bir kavram yığınından ibaret oluşu değil mi? En garibi, meselâ sıfat yerine “ön ad” kullanıldığında, körpe dimağlar “sıfatsız, sıfatı bozuk vb.” kullanımları hangi bağlama oturtacaklar? Dahası, son yıllarda “tümce” diye diye ortalığı inletirken, tedavülden kalkmasına sebep olabileceğimiz “cümle” kelimesinin girdiği terkiplerden birisi olan “cümle âlem…” ve benzeri terkipler toplumsal hafızamızdan silinmeyecek mi?
Peki ne yapılmalı? Hep şikâyet ve serzeniş mi olacak dilimizde? Bir ortak şuur geliştiremeyecek miyiz? Bu kavram kargaşasına son vermenin yolu, oturup tarih, kültür ve dil bağlamında hangi kavramların kullanılması gerektiğine karar vermekten, artık sıtma gibi bizi ara ara titretip kendimizden geçiren bu “değişmece” mantığını terk edip akl-ı selîmi rehber etmekten geçer.
Bu yol, tek başına alınacak bir yol değil. Topyekün bir şuurluluk hâlini gerektirir. Meselâ kitaplarımız, gazetelerimiz, dergilerimiz ve toplumdan hemen her kesim bu kararın kapsama alanı içinde yer almalı. Peki; farklı türden kesimlerin sağlıklı bir çözüm açısından Türkiye şartlarında aynı amaç için bir araya gelmesi mümkün mü? Bu Pazar günü fazla mı hayalci oldum? Hadi hayırlısı…
03.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|