Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir kavşağa daha girildi.
Avrupa Komisyonu, Türkiye limanlarını Rumlara açana kadar, 35 müzakere başlığından sekizinin açılmamasını “tavsiye” etti. Bu karar, Türkiye ve AB çevrelerinde farklı yorumlandı.
Karar hem AB içindeki, hem de Türkiye’deki “AB karşıtlarını” sevindirmişe benziyor. Kararın ertesi günündeki gazete başlıklarına bakıldığında, iki farklı görüş ortaya çıktı. Birincisi “öldük, bittik” tarzında, diğeri ise “karar ağır, ama hiçbir şey bitmemiş” tarzında oldu.
Bunlardan bazılarını aktarmak gerekirse, “AB ipleri geriyor”, “AB’den sert fren”, “AB’den ağır karar”, “AB’nin Kıbrıs şantajı”, “AB komisyonundan sürpriz ve ağır karar”, “Limanları aç yoksa almam”, “Trene çifte fren”, “Kötünün iyisi”, “Rum şantajına rağmen devam”, “Kaza değil, sarsıntı”, “Tren rayında bakım”…
Burada AB Komisyonu’nun “Türkiye kararı”nın “tavsiye” niteliğinde olduğu unutulmamalıdır. Karar, 11 Aralık’ta AB dışişleri bakanlarından oluşan Genel İşler Konseyi’nde görüşülecek. 25 ülke de onaylarsa, Komisyon’un tavsiye kararı resmiyet kazanacak. Üye ülkelerden birinin bile kararı kabul etmemesi durumunda ise, son söz 15 Aralık günü Belçika’nın başkenti Brüksel’de buluşacak AB liderler zirvesinden çıkacak.
AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn, kararın içeriğini açıklarken, bardağın boş tarafından ziyade dolu tarafını göstermesi dikkate değerdi. “Tren kazası olmayacak, tren ilerlemeye devam edecek. Müzakereler kesilmeyecek. Dondurulan 8 başlığın dışındaki diğer fasıllar görüşülecek.”
AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk ise, açılmayacak 8 başlığın artık bir kenara bırakılması ve geri kalan başlıklarda müzakerelerin açılmasına odaklanılması gerektiğini söylemesi de gözlerden uzak tutulmamalı. Lagendijk, bir şeye daha dikkat çekiyor. Genel tabloya bakıldığında AB dışişleri bakanlarının bu tavsiye kararını kabul etmemesi durumunda, Rum kesimi müzakere başlıklarında veto hakkını kullanamayacak.
AB Vakfı Başkanı Can Baydarol, açılmamış dosyanın askıya alınmasının söz konusu olamayacağını söylerken, iki konu üzerinde duruyor. “Bu operasyonun ya Türkiye’yi masadan kalkmaya zorlamak, ya da bir kısmının istediği gibi imtiyazlı ortaklığa olur dedirtmeye zorlamak” olduğunu söylüyor. Ve “Bu oyuna gelmememiz gerekiyor” diye ikazlarını yapıyor.
Bu sebeple, o tarihe kadar yoğun diplomatik çabalar harcanmalı, diplomasinin bütün yolları denenmelidir. Bu çabalar, dışişleri bakanları ve başbakanların kararlarının değişmesine yol açacağı gibi, tren kazalarını da engelleyebilir.
Kararın açıklanmasından sonra AB içinde etkili olan başbakanlar, “Avrupa’nın Türkiye’ye AB üyeliği konusunda yanlış bir mesaj vermemesi, müzakerelerin devam ettirilmesi” yönündeki açıklamalarının üzerine gidilmeli. İspanya Başbakanı Jose Luis Rodriguez Zapatero, “Avrupa Birliği’nin kapılarını Türkiye’ye açık tutması önemlidir” açıklaması ile AB Dönem Başkanı Matti Vanhanen’in üye devletlerin alacağı kararın Türkiye ile müzakerelerin devamını sağlaması gerektiğini söylemesi, dikkate alınmalı. Çünkü son sözü onlar söyleyecek.
Önümüzdeki sürede, Türkiye’nin bu kararın kabul edilmemesi için çalışmalar yaparak, Türkiye’ye destek veren ülkelerin devlet ve hükümet başkanları ile sıkı diyaloga geçip, desteği arttırması gerekiyor. Çünkü, Genel İşler Konseyi’nde kararlar oybirliği ile alınıyor. Bir tek itiraz gelse bile, karar uygulanamıyor.
Türkiye’nin AB yolculuğun hiç de kolay geçmeyeceği baştan beri belliydi. Türkiye’nin üye olacağı 7-8 senelik süre de kolay geçmeyecektir. Zaman zaman böyle sıkıntılar olabilecektir. Çünkü, bir nevi “pazarlık” yapılıyor. Bu pazarlıkta kim güçlü olursa, o galip gelecektir. Onun için pazarlıkta Türkiye’nin elinin zayıflamaması için paniğe kapılmadan, yapılması gerekenler soğukkanlılıkla yerine getirilmelidir.
Umarız, akl-ı selim galip gelir, birbirine ihtiyacı olan Türkiye ve AB tren kazasına uğramaz. Tren yavaşlayabilir, ancak durması veya kaza yapması kimsenin faydasına değildir.
03.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|