Plato, genelin içinde parçaları ve sınırları olan, bütünlüğü ifade eden bir yapıdır. Yükseği hatırlatır. Ortak üst paydayı temsil eder. Etrafını su kaynakları ile sınırlayan bir birleşik alandır.
Düşüncenin vahasıdır. Çevreyi daha farklı yorumlamak için iyi bir gözlem noktasıdır. Ufka yakın dorukların serinlendiği geçiştir. Kendi içinde bütün, bir başka yapı ile bitişik ve parça olma konumuna geçen büyük resmin ayrıcalıklı karesidir.
Yamaçtan bakıp, düzlemi keşfetme sinyalleri verir plato. Bulunduğunuz kesitin farkını okutur. Kimyanızı diğer âlemlerin ve âdemlerin arazideki konumları ile yani uygulamadaki gerçeklikle değerlendirmenizi salık verir.
Tümseklerin tarlada sıkıştırılmış, kenarda etkisizleştirilmiş hali ile verimli toprağın meyve vermeye müheyya niyetini ve potansiyelini bir anda görürsünüz. Gölgelik ağaçların her zaman yeşil ve yolcu bekleyen misafirperverliği ile çırpısı yola düşmüş dikenli ağaçların yolcuyu rahatsız eden mirasını bir anda muhayyilenizde canlandırırsınız.
Plato, böylesi anlamlandırmanın, lirik düşünmenin, keyifli hayal kurmanın, atmosferle kucaklaşmanın ve seyirlik hazların doyumsuz sevkiyâtıdır; Âlemimize, çevremize, fidanlıklara, yemişlere ve ermişlere...
Kimse durduramaz gün batımının mehtaba teslim edeceği mutluluk sancağını... Kimse daha fazlasını temaşa etmeyi kurgulayamaz, gök kuşağının ebem efendisini...
Her şey kendi tabiatında ötekine hemhâldir. Eşya, bir varlığın şuurluya hizmet aracıdır. Çevre, bir armoninin güzel kokularıyla bezenmiş güldestesidir.
Hava ılıktır, esintilidir, serindir, derindir, sıcaktır, hafif dokunaklıdır ve buz gibi saran soğukluğun dirilten zevkidir. Her dem iklimle koyulaşır benlerimiz. Her ânı müstesnadır platonun.
Durgun duruşun, sessiz varışın ve sükûnet âbidesinin dikildiği anlarda, iç kıpırtılar ve döllenmeler yaşanıyordur karanlık toprağın kucağında. Umutlar, yeşermeyi bekleyen teyakkuz halinde nefes tutan sorumluluklarının maraton öncesi derunîliklerinin titreşim halkalarında yaşamaktadır.
Platoda hayat, trafikten uzak, menfîlikten azade, olumlu yaşamanın bütün zevk-ü safasına kalbi bir niyazla talipli yüksek ruhların mekânı gibidir. Burada olan yukarıdan görür, yukarılara dalar ve yukarıdan beslenen ulvî heyecanların emanetinde olur.
Kirletilmiş çevre burada ıskalanır. Kuddüs ismi, kargaların görev ve sorumluluğu ile tanzifat memurlarını işbaşında tutar. Grevsiz, lokavtsız ve minnetsiz bir vazife titizliğiyle…
Hepimizin bir platosu olmalı. İç mekânımızın uzuvları buradan âlemi seyretmeli. Kendi özelindeki platosunu hayatın içine taşımalı. Coğrafyanın bu farklılığı beraberliğe taşıyan platosunu, kendi coğrafyasının dili ile okumalı.
Dağları, bayırları, çimenleri, dereleri seyrettiği gibi, kendi tümseklerinin izin vermeyen handikaplarını, beyninin urlaşan dağlarını ve içinden suyun akmadığı kurumuş derelerini sulandıracak, hayat verecek ve cennetten bir seyirlik yapacak şekilde iç dışa, dış içe simetrik huzur formülünde buluşturulmalı.
Dereler gönül okyanusuna aktıkça, bereler başa tâç olacak bir temsilin asaletini sağladıkça, yaralar sarıldıkça, kavramlar anlam kazandıkça, platonun sakinleri sükûnetin huşu ile ferahlatan vicdânî niyazını meleklerle paylaşmaya hazırdırlar.
Meleklerle kucaklaşan ahval, halleşmenin tefekkürü ve tasavvufî süzülmüşlüğün safiyetinde şükür basamaklarında evc-i âlânın meskûnudur artık.
Lezzetin tarif edilemediği, tadın anlatılamadığı, damak zevkinin tercüme edilemediği bir haldir bu. Kalbin hüşyarken ifadelendiremediği bir mânevî platodur bu.
03.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|