Papa 16. Benediktus, Türkiye’yi ziyaret eden Hıristiyan dünyasının üçüncü ruhanî lideri. İlk ikisine nazaran, ziyaretle birlikte önceki mesajları dolayısıyla tartışılan bir teolog ve katolik.
AB ile diyalog zeminini oturtamayan ve dinî farklılıkların hem Müslümanlarda, hem de Hıristiyanlarda katı bir itme etkisine götürülmek istendiği bir vasatta, Papa’nın Türkiye’ye gelmesi fazlasıyla dünya kamuoyunda dikkat çekmiştir.
Papa’nın, İslâm dünyasının ve Türkiye’nin farklı karelerde görünen öncelikleri ve beklentileri olsa da, bunlar arasında yeni bir kabul ve saygı çerçevesini oluşturmaya ihtiyaç vardır. Öncelikle Katoliklerden diğer Hıristiyan cemaatlere bir açılma ve Avrupa kimliğini Hıristiyan kültüründe toplama gayretleri var. Avrupa’nın menfi bloğuna, seküler yapısına karşı ruhanî bir kurtarma çabası içinde. İkinci etapta da Müslümanlar nezdinde bir yakınlaşma ve etkileme niyeti düşünüldüğü söylenebilir.
Papa’nın geçmişi itibariyle daha katı söylemlere ve hatta Eylül ayında yaptığı rahatsız edici konuşmasına rağmen, Hıristiyanların ve Müslümanların şahs-ı manevileri, yani kurumsal ve vicdanlarda tesis olunan dinî bir nazar ve niyet asla çatışmayı getirmez. Tarih laboravtuarını referans yapan ve haçlı hortlamasından bahsedenler, bugünü ve son yüzyılı doğru tahlil etmemektedirler.
Bediüzzaman’ın belirttiği şekliyle; geçmiş yüzyıllarda İslâmın hakimiyet alanını engelleyen sekiz ciddî sebep vardı. Bunlardan ilk beşi gayr-i müslimlerden, Hıristiyanlardan kaynaklanıyordu. “Cehalet, taassup, vahşet, papazların riyaseti, taklit” beşlisinde tıkanan ve kuvvete başvurup saldıran bir Batı yerine akıl ve araştırma eksenine kayan “Meyl-i taharri-i hakikat” ifadesindeki “gerçeği bulma arzusu” ile donanımlı büyük bir kitle var. Devletlerin derinliklerine, hükümetlerin gaspına rağmen internetin büyüleyici fikir iksirinin sınır tanımayan buluşmaları ile zihinleri İslâmı merak eden, beğenmediğinde bile araştırarak makul cevap arayan bir müspet batı/Avrupa var.
İslâm’ın mazi kıt'asını tamamen etkilemesini engelleyen sebepler, şüphesiz sadece Batı ve Hıristiyanlık dünyasından kaynaklanmamaktadır. Bediüzzaman yine gerçekçidir; Müslümanlardan kaynaklanan üç ana problemi, “İstibdat, su-i ahlâk, fünun-u cedideyi din adına ret” çerçevesinde değerlendirir.
Bütün çağdaşlık naralarına, Cumhuriyet söylemlerine ve dillerde tüy bitiren demokrasi beyanlarına rağmen ülkemizin demokrasi çıtası ortada. İslâm dünyasının durumu ise bizden daha vahim. Yolsuzluk ve yoksulluk içinde ahlâkî temelsizliğe dayalı “çalanları” söylemeye gerek var mı? Bilim, metod, teknoloji, usul ve işleyiş konusunda İslâmın ruhuna uygun gelişmeleri ve araçları/vesileleri kabullenme zorluğu da ayrı bir tıkanma ve daralma halet-i ruhiyesine büründürmektedir.
Sonunda kendi iç baskısına maruz, mahallî ve ülke siyaseti çapsızlığında düşünen, başkasından korkan, vehim ve itham etmeyi marifet sayan, kuşkucu ve hukuka riayetsiz bir tuhaflığın “öteki” diye başkasına saldıran savunma refleksi ve saldırı gelişiyor.
Diyalogdan kaçıyor, komplo teorileri ile vakıaları çamurlaştırıyor. Kendine güveni olmayan ve hakikati terennüm edemeyen bir şaşkınlığın ezber sığınağında kendine söylenip duruyor. İç politikada siyasetçinin tepkileri ve bilim adamlarının resmi söylemleri ile din adamlarının bu iki alana servis yapan eziklikleri bir araya gelince, her şey karışık ve ümit kırıcı bir hal gibi takdim ediliyor.
Hakikat-ı hal böyle değil. Pozitif bakmak lâzım. Ümitvarız. Elimizde Kur’ân’ın asrımıza vuran ışıkları var. Bizi aydınlatan, kalbimize huzmeler indiren ve İslâmın evrensel zaferine işaret eden mânâlar ve işaretler var. Biz mü’miniz ve iman ediyoruz ki, istikbal bize, İslâma hazırlanıyor.
Günlerdir bahsedilen satır arası magazin, haber karması yorum ve kısır siyasî polemikler bir yana, din fenomeni dünyanın bir gerçeği. Dinler arası buluşma ve diyalog zemini yakalanıyor. Birbirimizi anlamak zaman alsa da, bu süreç; kaderin bir sırrı, kudretin bir tecellisi ve İslâm hakikatinin bir güneşi olarak yer yüzüne inecek Hazret-i İsa’nın şahs-ı manevisi ile buluşma söz konusu. Bu hal, siyaset üstü ve uzmanlığı aşan ilâhî bir takdir ve iman nuru ile idrak edilecek gaybi nazarın dürbünüdür.
Bu meyanda, Papa’nın şahsından ziyade, şahs-ı manevisine “Hoş geldin” diyorum. Bekleyen ele uzandığın için. Camiye girdiğin için. Beyanlarını aşan bir dönüşe kitlende kapı açtığın için.
Son söz Bediüzzaman’ın: “... halihazır Hıristiyanlık dini o hakikate karşı tasaffi edecek, hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak, hakikat-ı İslâmiye ile birleşecek... Manen Hıristiyanlık bir nevî İslâmiyet’e inkilap edecek...”
Bunu en doğru anlatacak Nur talebelerine çok görev düşüyor. Köprü dergisinin İsevilik sayısını bu dört günde en az beş ehl-i insafa ve müdakkik insana vermeye ne dersiniz?
Papa, bu taşları dizmekten ileri gidemez. Korkmayalım, açılalım ve anlatalım.
Doğrunun sahibi Allah’tır.
29.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|