Kritik ziyaret nihayet gerçekleşti.
Türkiye tarihinde üçüncü kez Papa’yı ağırlıyor.
Bu kez Peygamberimize hakaret eden, Avrupa’nın bir “Hıristiyan Kulübü” olarak kalmasının mücadelesini veren, dinler arası çatışmaya inanan bir Papa ile karşı karşıyayız.
Yeni Papa’nın ziyareti sebebiyle eski Papaların ziyareti birden arşivin tozlu raflarından indirildi.
1967 yılında Papa 6. Paul’ün ülkemizi ziyareti sırasında kendisine eşlik eden Çağlayangil’in başından geçenlerin bir bölümünü 9. Cumhurbaşkanı Demirel kısa bir süre önce katıldığı bir televizyon programında aktarmıştı.
Çağlayangil anılarında bu olayı tatlı bir dille anlatılırken, benim asıl ilgimi çeken Efes yolunda bir yaşlı kadının Papa’ya verdiği ders oldu.
Çağlayangil’in, Roma’yı ziyareti sırasında Vatikan’ın dışişleriyle görevli bir kardinalinin, “Buraya gelip giden Müslüman hariciye nazırları hep Papa Hazretlerini ziyaret ederler. Sadece Türklerden böyle bir istek gelmedi” yakınmasını işitmesiyle birlikte Papa ziyaretleri dönemi de başlamış oluyordu.
Yıl 1967’ydi.
Çağlayangil’in, “çağırmadılar ki” cevabı üzerine harekete geçen Vatikan Türk Dışişleri Bakanını dâvet ediyor.
Gerisini Çağlayangil’den özetleyerek aktarıyorum:
“Din bakımından çok hoşgörülüyüz. İspanya’da eza gören Yahudilere kapımızı açtık. Hıristiyanlık mezhep farkları yüzünden insanların kulaklarına kaynar zeytinyağı dökerken, koltuklarına kızgın yumurta koyarken, atalarımız İstanbul’un fethinde Ortodokslara çok yumuşak davrandılar. Bizans imparatorlarının onlara vermediği özgürlüğü bağışladılar.
Cumhuriyet idaresi de bugün Türkiye’de yaşayan Hıristiyanlar serbestçe dinî ayinlerini yapabildikleri gibi, alışılagelmiş törenlerini sürdürmekten geri kalmazlar, isterseniz gelin gözlerinizle görün!
-Beni dâvet mi ediyorsunuz? dedi.
Şaşırdım. Böyle bir dâvet yetkim yoktu.
-Mukaddes Peder kendileri buyururlarsa niçin olmasın sözleri ağzımdan döküldü…”
***
İşte Papaların Türkiye’ yi ziyareti dönemi Çağlayangil’in bu sözleri ile başlamıştı.
Birkaç ay sonra papa Türkiye’ye gelmişti. Efes’te Meryem Ana’yı ziyaret edecekti. Türkiye bu ziyareti arzu ediyordu. Çağlayangil refakat etti, ziyaret gerçekleşti.
***
“Dönüşte eski bir kilise kalıntısını görmek üzere durmuştuk. Otomobilimize yaşlı bir Müslüman kadın yaklaştı. Hava çok sıcak, camlar açıktı. Başını içeri doğru uzatarak sordu:
-Evlâdım. Koca papaz hanginiz? Alındım:
-Teyze! dedim. Bende papaza benzer bir hâl var mı?
Edalı edalı:
-Celâllanme evlâdım. Sana papaz demiyorum. Ortalıkta bir sürü papaz dolaşıyor. Ben kocamanını arıyorum, dedi.
-Papa’yı mı görmek istiyorsun?
-Evet.
-Ne yapacaksın?
-Şuncağıza (yanında duran yedi-sekiz yaşlarındaki kız çocuğunu işaret ediyordu) havale hastalığı gelmişti. ‘Meryem Ana’nın evindeki ayazmadan su içir, geçer’ dediler. Kendine geldi. İyileşti, ama dili açılmadı. Şimdi de ‘Koca Papaz’ın elini öptür’ diyorlar. Ona çalışıyorum.
-Sen Müslüman değil misin? O Katoliklerin başı. Nasıl olacak bu?
-Evlâdım, hepimiz tek Allah’a tapıyoruz. O aynıdır. Orada birleşiyoruz. Niçin olmasın?
Yanımda beyaz harmaniler içinde sıcaktan bunalan Papa konuşmayla ilgilenmiş, kendinden söz edildiğini anlamıştı:
-Ne oluyor? dedi.
Anlattım. Uzandı, elini uzattı. Küçük kıza öptürdü. Biz de kiliseyi gördükten sonra yola koyulduk.”
Papa’yı bir düşünce sarmıştı.
Peki, Papa’yı saran düşünce neydi?
-Sayın Bakan! Siz diplomatlar milletleri barış içinde yaşatmaya çalışıyorsunuz. Hariciyenin görevi bu! Ben Katoliklerin en yüksek makamında oturarak mezhepleri, dinleri birbirine yaklaştırmaya, onları barış içinde yaşatmaya uğraşıyorum.
Kardinaller bana ‘Hayal peşinde koşuyorsun’ diyorlar. Ben bir ütopya içinde olmadığımı burada bir Müslüman toprağında anladım.
-Nasıl anladınız?
-İhtiyar kadın demin hepimiz tek Allaha tapıyoruz, orada buluşuyoruz, dedi.
Bu yargı benim uğraşmamı, doğrulamıyor mu?”
***
Yaşlı bir kadının Papaya verdiği ders buydu.
Bir yaşlı kadınımızın bile Papayı etkileyebilecek asaleti varken, diyalogdan neden kaçalım?
Peygamberimize hakaret eden bir Papayı dahi, İslâm’dan gelen izzetimizi, devletimizin onurlu duruşunu ve tarihimizden aldığımız hoşgörüyü muhafaza ederek, tarihî konukseverliğimizle misafir edebileceğimizi dünyaya göstermedik mi?
29.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|