İlk emir: “Oku”
Satır satır, kelime kelime, hece hece “oku”mak...
Acaba sadece satırları mı “oku”mak?
Hayır, her olayı, her hadiseyi, herşeyi, ama herşeyi “oku”mak.
Aşık Veysel’in “Hem okudum, hem yazdım” sözüne bakınız. Oysa Veysel görme özürlüdür. Peki nasıl okur, nasıl yazar?
Bu anlamda “oku”mak sadece kelimelerde değildir. Hastalıkları “oku”mak, musibetleri “oku”mak, zenginliği “oku”mak, fakirliği “oku”mak, ilmi “oku”mak, irfanı “oku”mak, görgüleri “oku”mak, görgüsüzleri “oku”mak, iyileri “oku”mak, kötüleri “oku”mak, asırları “oku”mak, asırları “oku”mak, yılları “oku”mak, ayları “oku”mak, günleri “oku”mak... “Oku”mak, “oku”mak, “oku”mak...
İşte “oku”manın kaç çeşit yanları ve yönleri vardır.
İki Cihan Serveri Peygamberimiz Resûl-i Ekrem’in (asm), Hira mağarasında kendisine ilk gelen vahiy, bu âyet idi.
Allah; “Oku!” dedi.
Yani Cebrail (a.s) Allah’tan bu emri getirmiştir.
Oysa o (asm), okuma bimezdi. Ama, “oku”ma bilmediği halde “Oku” deniyordu.
“Rabbinin adı ile oku! O insanı bir kan pıhtısından yarattı.”
Âyet, nazarları insanın yaratılış sırrına çeviriyordu. Ve bize vücudumuzu “oku”mamızı emrediyordu.
Bir et parçasında muazzam bir sistem vardı. Konuşuyor, yiyor, içiyor, cevap veriyor. Sonra hatırlıyor, unutmuyor. Yüz yıl önce gördüğü bir şeyi fark edebiliyor.
“Oku”yoruz.
“Alın yazısı” denilen kader kaleminin çizdiği ince ince satırları “oku”yoruz.
14.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|