Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 14 Aralık 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Aile

Suçlu nerde aranmalı

Hayatta her şey o kadar hızlı değişiyor ki, yılların değil, günlerin bile ardından yetişmek mümkün olmuyor. Her sabah kalktığımızda hayatımıza yeni bir teknolojinin girdiğini görüyor, yeni bir hayat tarzı ile tanışıyoruz. Aile hayatı, anne baba ve çocuk ilişkileri, örf ve adetler gibi sosyal bünyemiz de kabuk değiştiriyor. Bu değişimler olurken, çok önemli bazı değerlerimiz de değişiyor. Kimisi yok oluyor, kimisi bozuluyor.

Bunların başında aile saadeti ve çocuk yetiştirmek gibi temel konular gelmektedir. Zira aile toplumun çekirdeğidir. Çekirdek bozulduğu zaman meyve de bozulacak, yabanî bir hale gelecektir. Hızlı değişim temposu içinde çocuklarını ihmal eden ve onlara gerekli ilgiyi gösterip, faydalı bilgiyi öğretmeyen anne babalar, daha sonra ne kadar pişman olsalar da bunu telafi etme imkânı bulamayacaklardır. Belki bu suçluluk ve pişmanlık duygusu ömür boyu beyinlerini kemirmeye devam edecektir.

Yarın “keşke” diyerek pişmanlık ateşi ile pişmemek için bugünü iyi değerlendirmek zorundayız. Bilgi çağının verdiği güzel imkânları mümkün olduğunca değerlendirerek önce kendimizi, sonra da çocuklarımızı en iyi şekilde eğitmeliyiz. Esasında çocuk eğitimi başlı başına bir ihtisas alanıdır. Üniversitelerde pedogoji kürsüleri kurulmakta, çocukla nasıl iletişim kurulması gerektiği bilimin ışığı altında araştırılmaktadır.

Hayattaki hızlı değişim ve gelişim belki en fazla küçük beyinlerde ve minik kalplerde tesir etmektedir. Bu değişimlerin müsbet yöne kanalize edilebilmesi, ancak bilinçli anne babanın yapabileceği bir iştir.

Bu gün tv’de haberleri izlerken kapkaç yapan, bir köşede tiner çeken, çeteler kurup haraç kesen çocukları gördükçe belki onlara öfke ile bakıyoruz. Belki de “yola gelmez bunlar!” diye düşünerek öfkemize bir tutam da ümitsizlik katıyoruz. Ama o çocukların da bizim içimizden çıktığını, onların da bir anne ve babadan dünyaya geldiğini düşünüp büyükleri hiç sorguya çekmiyoruz. O küçücük çocuklar büyük suçlar işlerken, sadece onlara “suçlu” deyip kendimizi temize çıkartıyorsak, haksızlık yapıyoruz demektir. Çocuklar suçluysa, onlara sahip çıkmayan büyükler de pek masum sayılmazlar. Aklı sönmemiş, vicdanı ölmemiş olan büyükler, kendilerini küçüklerden daha suçlu hissetmelidir. Hangimiz mâsum olduğunu iddia edebilir ki?

Bir anne veya baba, büyük bir suç işleyen çocuğu karşısına alıp “Ne istediysen aldık, ne ihtiyacın varsa karşıladık, neyini eksik ettik de böyle yapıyorsun?” dediği zaman çocuk da onlara dönüp “Sevgiyi eksik ettiniz, haramı helâli öğretmediniz, kul hakkını bildirmediniz, bana Yaratıcımı tanıtmadınız” diyebiliyorsa veya demeye hakkı varsa, acaba çocuk mu suçludur, yoksa onu yetiştiren ailesi ve öğretmenleri mi? Burada suçlu kim?

Şimdi kendi kendimizi yargılayıp bütün suçlarımızı ortaya çıkaralım. Suçluluk duygusu aslında insanın fıtratındaki bir kontrol mekanizmasıdır. İnsan yaptığı bir işin yanlış olabileceğini bu mekanizma sayesinde anlar ve davranışına bir anlam yükler. Bir fiil ve davranış sonunda birisi zarar görüyor ve bu zarara sebep olanın da içinde bir acı, yüreğinde bir daralma meydana geliyorsa, bu iyiye işarettir. Baş ağrısı ve ateş nasıl bir hastalığın habercisi ise, pişmanlık ve suçluluk duygusu da yapılan bir yanlışı bize haber verir. Böyle bir duygu karşısında yerimizde durmamalı, yanlışı kabullenip ona teslim olmamalıyız. Elbette huzurun başladığı bir çizgi vardır ötelerde. İşte bu çizgiyi büyük bir inançla ve sabırla aramalıyız. Nefsimizin değil de, vicdanımızın sesini dinlemeliyiz, çünkü o bizi hiç yanıltmaz.

Çocuklarımız için de aynı davranış biçimi geçerlidir. Onlar da hata yapar, suç işler. Bazen âsi olur, isyan eder. Ama çocukların yüreği büyüklerden daha temizdir. Onlara yaptıklarının yanlış olduğu güzel bir şekilde ifade ve izah edilirse, çabuk düzelirler. Yanlıştan çabuk dönerler. Bu da yine büyüklere düşen bir vazifedir.

Topluma veya bireye karşı işlenen bir suçu hoş görmeyelim, suçluları korumayalım, ama suç işleyen bir insanı da aramızdan dışlayıp atmayalım. Belki o kişi hatasından dönecek, pişman olacak, bundan sonra düzgün bir yol seçecektir. Ama bir defa suç işledi diye ona başka bir şans verilmezse, bundan sonra da suç işlemesi teşvik edilmiş olacaktır. O zaman onu dışlayanlar ve suça teşvik etmiş olanlar daha büyük bir suç işlemiş olurlar.

Cenâb-ı Hak, günahkâr kullarını tövbe etmek şartıyla affediyor. Onları hiç günah işlememiş gibi kabul ediyor. Bu yüzden biz de affetmesini bilelim. Bizim hiç mi suçumuz olmadı? Biz affedelim ki, Allah da bizi affetsin.

Mehtap YILDIRIM

14.12.2006


Hanımlardan hanımlara diş sağlığı semineri

Yeni Asya Ankara Sosyal Grup Hanım Okuyucuları tarafından düzenlenen seminerde konuşan Diş Hekimi Zeynep Yıldız diş sağlığının çok önemli olduğunu söyledi.

Bizim Aile Kültür Merkezi'nde düzenlenen seminerde fluorid veya fluorun kemikler, vücut sıvıları ve dişlerde bulunan bir element olduğunu ifade eden Yıldız, diş çürüklerinin birden fazla faktörün yer aldığı bir hastalık olduğunu belirtti.

Yıldız seminerde şu bilgileri verdi: “Fluorid diş çürüklerini önlemede veya yeni oluşmakta olan diş çürüklerini durdurmada en etkili ve basit yöntemdir. İlk defa ABD ve Kanada’da 1945 ve 1946 yıllarında içme sularının fluoridlenmesinden sonra fluorid kullanımı ile çürükten korunmada büyük bir başarı elde edilmiş ve bundan sonra da diş çürüklerinin önlenmesinde ve koruyucu diş hekimliği uygulamalarında temeli fluorid tedavileri oluşturmuştur.

“Ağız kokusu ; genellikle ağızda veya dişlerde bulunan bir sorunun habercisidir. Ağız veya dişlerde bir sorun bulunamadığı taktirde yapılması gereken bir doktora gidilmesi ve tıbbî bir sorun olup olmadığının araştırılmasıdır.

“Ağız kokusunun nedenleri şunlar olabilir; ağız kuruluğu, dişlerin fırçalanmamış olması, dişlerdeki çürükler, diş etindeki ve dişlerdeki iltihaplar, eskimiş ve deforme olmuş, yeterince temizlenmemiş hareketli ptotezler, hatalı yapılmış veya deforme olmuş olan kron-köprüler, sigara, tütün kullanımı.

“Bebeği çürükten korumanın yolları arasında biberona veya emziğe, bal, pekmez, şeker gibi tatlandırıcılar ilave etmemek, bebeği, ağzında biberonla beslenirken uyutmamak, beslenme sonrası, dişlerin temiz ve ıslak bir tülbent veya gazlı bez ile silinmesi sayılabilir.”

Seminer sonunda ücretsiz diş tedavisi görecek beş kişi kura ile belirlendi.

Yeni Asya / ANKARA

14.12.2006


İlköğretim öğrencisinden ahlâksız teklif

Geçen hafta boyunca tüm televizyon kanallarında aynı konu gündemdeydi: Bir ilköğretim öğrencisinin arkadaşına yaptığı ahlâksız teklif.

Henüz çocuk denecek yaşta olan bu öğrencilerin kendilerine model aldıkları yüksek reytingli dizilerden izledikleri, etkilendikleri olayları hayatlarına geçirdikleri ve televizyonda izledikleri dizi kahramanlarını kendilerine örnek aldıkları konuşuldu. Bu da tekrar gözler önüne seriyor ki, artık dur demenin zamanı geldi de geçiyor bile.

Sıklıkla sayfamızda değindiğimiz, bir süre önce de “Bizim evde film çekilmesin!” sloganıyla kampanyaya dönüştürdüğümüz, televizyon izleme alışkanlığını düzenleme ve programları halk denetimi altına almayı amaçlayan çalışmamıza bu hafta özellikle ilköğretim öğrencisinin diziden etkilenerek yaptığı ahlâksız teklifle ilgili onlarca tepki geldi.

Okurlarımıza bu duyarlılıkları için teşekkür ediyoruz. Ve yineliyoruz:

Siz de bu kampanyanın bir parçası olabilirsiniz!

Televizyon yayınlarından her türlü rahatsızlığınız için RTÜK 444 0 178 nolu telefonu arayabilirsiniz.

Ayrıca bu konudaki tepkilerinizi, görüş ve tekliflerinizi: [email protected] adresinden bizlere ulaştırabilirsiniz

SİZDEN GELENLER

Bu hafta televizyonda duyduğum ilkokul öğrencisinin arkadaşına bulunduğu akıl almaz tekliften sonra televizyona düşman gibi bakmaya başladım. Çocukların izlediklerini hayatlarına bu kadar kolay geçirmeleri beni gerçekten korkuttu.

Bu yüzden bende kampanyanıza katılmaya karar verdim ve hemen sizin verdiği RTÜK telefon numarasını arayarak tepkimi oraya da ilettim.

Yeni Asya gazetesine böylesine önemli bir konuya değindiği için teşekkür ediyorum.

Semra DOĞANHİSAR/ Adana

Ev hanımı- anne

14.12.2006


Derli toplu mutfağım

‘Her şey için bir yer bulun, böylece her şey yerli yerinde olur!’ anlayışından yola çıkarak kuracağınız bir mutfağın yararları sayılamayacak kadar çoktur.

Hijyen... Zaman ve enerjiden tasarruf... Mekanın rahat kullanımı... Sadece biraz organize olmak yeterli... İşte size birkaç yapıcı tavsiye!

Sık kullanılanlar el altında olmalı! Sık sık kullandığınız malzemeleri, mutfağınızda el altında, yani kolayca ulaşabileceğiniz yerlerde tutun. Bunun dışında her zaman kullanmadığınız, sadece ‘önemli günler’de kullandığınız çok şık ve özel servis takımları gibi malzemeleri ise diplerde yer alan dolaplara kaldırabilirsiniz.

Sık sık kullanılan tuz, karabiber, şeker, sıvı yağ gibi malzemeler için tezgahın üzerinde bir etajer yaptırmak iyi bir fikir olabilir. Konserve ve makarna gibi ürünleri göz hizasında bir dolaba kaldırırsanız, etiketlerini okumanız kolay olur.

Mikser ve el blenderi gibi birçok küçük ev aleti, diplere veya yüksek bir yere kaldırıldıkları için unutulur ve asla kullanılmazlar. Eğer bu tür aletler için ‘her an kullanılmaya hazır’ bir yeriniz yoksa, satın almak gereksizdir.

Temizlik ürünleri Öncelikle bu tür ürünler çocuk ve yiyeceklerden uzakta durmalıdır! Temizlik ürünlerinin kokularının sinmemesi için bu tür ürünleri yiyecek ve içeceklerden uzak yerlere kaldırın. Özellikle de çocukların ulaşamayacağı yüksek ve mümkünse kilitli dolapları tercih edin.

Üst üste dizmekten kaçının! Çok yüksek tabak ve çanak yığınlarına dikkat edin. Raf eklemekten kaçınmayın. Her rafın arasında 30 cm. bulunursa, yüksek yığınları engellemiş olursunuz. Yer kazanmak için; döner raflar, sepetli veya tel dolaplar ideal olabilir.

Mümkün olduğunca çok şeyi yukarılara kaldırın! Eğer küçük çocuklarınız varsa, mümkün olduğunca çok alet ve malzemeyi mutfağın yüksek kısımlarına kaldırmanız akıllıca olur. Ayrıca böylece devamlı eğilerek sırt ve belinizi incitmemiş olursunuz. Aynı şekilde set üstü fırın veya mikrodalga fırınınızı tezgahın üzerine koyup yer kaybetmektense, kendinizin belirlediği bir yükseklikte yaptıracağınız rafın üzerine yerleştirebilirsiniz. Böylece sıcak tabakları fırından çıkarırken oluşabilecek kazaları da önlemiş olursunuz.

Çok yer kaplayan aletler alçaktaki dolaplara konmalı! Yüksek dolaplara kaldırdığınız malzeme ve aletlerin tersine, çok yer kaplayan tepsi, tava, fırın kapları gibi büyük ve ağır aletleri alçaktaki dolaplara kaldırmak daha kolaydır. Bu tür malzemelere ek olarak yağ bidonlarını, su şişelerini de alçak dolaplara koyabilirsiniz.

Genel bir kural olarak en zor ulaşılan dolap ve rafları en az kullanılan alet ve malzemelere ayırmayı unutmayın.

14.12.2006


Ağaçların babası

Çocuklar için bir hikâye;

Esma resim çizmeyi çok seviyordu. Eline kâğıt kalem aldı mı, aklına ne gelirse çizerdi. Sonra bir güzel boyardı. En çok da ağaçları severdi. Onların kocaman gövdelerini hep düşünürdü. Çoğu zaman up uzun dallarına oturduğunu hayâl ederdi.

Güneşli bir tatil günüydü. Odasında yeni bir çalışmayla meşgulken;

“Esma’ hitabıyla irkildi. Dönüp baktığında ise, annesinin tebessüm eden yüzüyle karşılaştı. Ev telefonunu uzatırken,

‘Büşra ablan arıyor’ dedi.

“Alo. Büşra ablacığım.”

“Merhaba canım. Nasılsın?’

‘İyiyim. Sen nasılsın?’

‘Ben de iyiyim. Yarın seninle bir yere gidelim mi?”

“Gidelim.”

“Tamam o zaman saat 11’de hazır ol.”

“İyi de nereye gideceğiz?”

“Merak etme çok hoş bir yer. Yarın görüşürüz. Haa unutuyordum. Resim dosyanı da almayı unutma.”

Esma çok merak etmişti. Acaba nereye gideceklerdi? Düşünüyordu… Aklına bir yer gelmiyordu. Daha sonra yarım bıraktığı resmin başına gitti. Nereye gideceklerini düşünerek çizmeye devam etti.

Geceyi heyecan içerisinde geçirdi. Sabah ise, söylenen saatte hazırdı. Otobüs durağına doğru yürürlerken, Esma daha fazla sabredemedi ve:

“Büşra Abla nereye gidiyoruz? Çok merak ettim” diye sordu. Ancak aldığı cevap pek yüzünü güldürmedi. Çünkü parka gidiyorlardı.

Yıldız Parkı'na…

Esma gittikleri yerin park olduğunu öğrenince canı sıkıldı. Zaten boş vaktini genelde parkta geçiriyordu. Halbuki o, daha değişik bir yere gideceklerini düşünmüştü.

Yıldız Parkı'na vardıklarında Esma sadece etrafa şaşkın şaşkın bakıyordu. Çünkü böyle bir park hiç görmemişti. Ne salıncak vardı orada, ne de kaydırak. Tahterevalliye benzer bir şey de yoktu. Çığlık çığlık çocukların bağırdığı, banklarda annelerin oturduğu, her tarafın çekirdek kabuklarıyla dolu olduğu bir yer hiç değildi.

Orada, rengarenk çiçekler etrafı süslüyordu. Mis gibi kokuyorlardı üstelik. Ladin, meşe, ceviz, palamut cinsi ağaçlar yürüdükleri yolda onlara eşlik ediyordu sanki.

Hayatında hiç o kadar ağacı bir arada görmemişti. Üstelik içlerinden bir tanesi hayâl edemeyeceği kadar büyüktü.

“Büşra Abla, bu ağacın adı ne?”

“Bunun ismi çınar. İri gövdesi ve uzun dallarıyla ağaçların içinde en büyük ve en güçlü olandır.”

Esma hayretle ağacı inceliyordu.

“Şimdiye kadar gördüğüm ağaçların hepsi birleşse, ancak bu kadar büyük olur. Belki de bu ağaç bütün ağaçların babasıdır. Evet galiba çınar ağacı, bütün ağaçların babası.”

Bu düşüncelerle harekete geçti. Hemen resim dosyasından kâğıtla kalemini çıkardı. Heyecanlıydı. Çünkü o iri gövdeli, uzun dallı ağacı çizecekti. Güzel bir yere oturduktan sonra, ilk kalem tutuşundaki heyecanı yaşarcasına çizmeye koyuldu.

Geleceğin ressamı, ağaçların babasını çizmek için terlemeye başlamıştı bile...

Betül Rüveyda OTMAN

14.12.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri

Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004