“Dahi iletişimci” sıfatıyla tanınan ve geçtiğimiz günlerde “6. Perakende Günleri”nde ilginç konuşmalar yapan Oliviero Toscani, bir röportajında da yine ‘aykırı’ beyanlarda bulunmuş.
“Politikacı olsaydım diktatör olurdum” diyen Toscani, ‘dünya’yı insanlardan kurtarmak gerektiği görüşünde. Şöyle demiş: “Doğayı mahveden, savaşları başlatan insanlar hep. Doğa bizi istemiyor. Bu yüzden doktorlar vs. var. Biz de kendi kendimizden kurtulmaya çalışıyoruz.” (Tempo, sayı: 992, 7 Aralık 2006)
Toscani, televizyonlara karşı tenkitlerini de sürdürüyor. “Hem eleştiriyorsunuz, hem de (programlar yapıyorsunuz?)” şeklindeki soruya da şöyle cevap veriyor: “[Çok afedersiniz] Televizyon kaka gibidir. Yaparsın ama izlemezsin. Eleştirdiğini, eleştirdiğinin içinde değerlendirmelisin. Politikaya karşıysan politika yaparsın, televizyona karşıysan televizyon programı yaparsın.”
Türkiye’nin imajıyla ilgili bir soruyla da karşılaşan ‘dahi iletişimci’, “Kendinizi sevmeniz gerekiyor. Hem sevmiyorsunuz, hem de çok milliyetçisiniz. Türkiye nedir ki? Türk olmayı sen mi seçtin, niye bu kadar gurur duyuyorsun? Ben Afrikalıyım işte. Yarın da iki saatliğine Danimarkalı olacağım” şeklinde konuşmuş.
Toscani, “Diktatör olsanız ilk iş olarak ne yapardınız?” sorusuna da şu cevabı vermiş: “Toleransım kalmadı. Bir sürü şeyi kabul edemiyorum çünkü. Televizyonu yok ederdim ilk iş olarak. İki ay meselâ, televizyon yok. Gazeteleri de bedava yapardım.”
Gerçekten, televizyon iki aylığına hayatımızdan çıksa ne olur? İki ihtimal var: Ya kavgalar artar, ya da gerçekleri görür; aile ve toplum olarak birbirimizle ‘iletişim’ kurmayı, konuşmayı denerdik!
*
‘Halkla ilişkileriniz felâket’
İstanbul’da düzenlenen “Perakende Günleri”nde konuşan Amerikalı ünlü ‘trend avcısı’ Marian Salzman şöyle demiş: “Türkiye olarak halkla ilişkileriniz felâket” (Gila Benmayor, Hürriyet, 1 Aralık 2006)
Salzman, Türkiye’nin; dünya genelinde yeteri kadar ya da hiç tanıtılmadığından bahisle bunu söylemiş. Tesbit doğru olmakla birlikte, bir noktaya daha dikkat çekmek gerekecek: Türkiye’nin, kendisini dünyaya tanıtma noktasındaki ‘ilişkileri felâket’ de, içerdeki tanıtımda çok mu iyi? Yakın ya da uzak, ‘tarih’e baktığımızda ‘idare eden’ler ile, ‘idare edilenler’ arasında bir uyumsuzluk, bir diyalogsuzluk, bir iletişimsizlik görmüyor muyuz?
Yıllardan beri, milletin ‘kısa’ dediğine, yöneticiler ‘uzun’ demiyor mu? Milletin inançlarıyla alay edilmesi, hor görülmesi ve ‘cahil oy çoğunluğu’ denilmek sûretiyle aşağılanması; ilişkilerin ‘felâket’ olduğunu göstermez mi?
Kısaca, “Halkla ilişkiler”den ziyade, ‘halk’ ile ilişkilerimiz tam bir felâket! Türkiye’nin asıl derdi de bu değil midir?
*
Sokakta kucaklaşma modası
Köln’ün ünlü Dom Meydanında “Free Hugs” yani; ‘kucaklaşma’ kampanyası başlatılmış. (Hürriyet, 1 Aralık 2006)
‘Tokalaşma’ yerine, ‘kucaklaşma’ya ihtiyaç duyulması ve bunun için Avrupa’nın göbeğinde bir kampanya açılması bize de birşeyler hatırlatmalı. “Musafaha/kucaklaşma” sünnet değil miydi?
14.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|