Namaz ve mescidler aleyhinde yapılan yayınlar maalesef eksik olmuyor. Bir profesörün, seyahat ettiği trende ‘mescid’ istemesi ve aynı şekilde İDO’nun ‘hızlı feribot’larında da ‘mescid’ bulunmasını ‘laikliğe aykırı bulan’lar manşetlerden adeta ‘suç duyurusu’nda bulundular. (Hürriyet, 4 Aralık 2006)
Bu yayınlar yetmemiş olacak ki, “Seyyar mescide dur!” başlıklı haberler yayınlamaya devam ediyorlar. Habere göre Danıştay, Bolu Belediye Başkanını; “eski bir otobüsü mescide çevirerek, pazar yerlerinde halkın namaz kılmasına tahsis ettiği için” soruşturulması kararı vermiş. (Milliyet, 9 Aralık 2006)
Tabiî hadisenin bir geçmişi var. 2004’de başlatılan uygulama, o tarihte bazı şikâyetlere sebep olmuş. Ayrıntılar bir yana, bir belediyenin; kullanılmayan bir otobüsü ‘çöpe atmak’ yerine bir ihtiyacı karşılamak için tahsis etmesi bazılarını rahatsız etmiş. Bu hadisenin elbet bir haber değeri vardır. Ancak, “Seyyar mescide dur!” şeklinde sevinç çığlığı atmak doğru mudur? İtiraz edilen nokta, mescidin ‘seyyar’ olması mıdır? Sabit, seyyar olmayan bir ‘mescid’ olsa, şimdi itiraz edenler itirazlarını geri çekerler miydi?
Gazetelerde yer alan başka bir habere göre de, Cumhurbaşkanı Sezer; “İstanbul Büyükşehir Belediyesinde çalışan türbanlı sayısında artış olduğu iddiaları üzerine” devreye girip “türbanlı personel sayısını” sormuş.
Başörtüsüne ısrarla ‘türban’ denilmesindeki garabet bir yana, Türkiye’nin 301 farklı problemi varken böyle bir meseleyle ilgilenmek neyin nesi? Bu tavırlar; Türkiye ve dünya gerçeklerine uymayan, suları tersine akıtma gayretleri değil midir?
Mescidle, namazla, başörtüsüyle uğraşıldığının yarısı kadar Türkiye’nin gerçek problemleriyle uğraşılsa belki bir mesafe almak mümkün olurdu. Ne yazık ki, tersi yapılıyor.
Peki, başörtüsü sayısındaki artışı merak eden yöneticiler; kumar, içki, uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklardaki artışı merak ediyorlar mı? Asıl merak edilmesi gereken de bu değil mi?
Bütün bunlar, Türkiye’yi ‘idare’ edenlerin yanlışta ısrar ettiğini gösterir. Başörtüsünü, meselâ ‘zararlı alışkanlıklar’dan daha tehlikeli gören bir yaklaşım, haklı olamaz. Kamuoyunu sarsan gasp, kapkaç, soygun ve televizyon yayınlarının sebep olduğu cinayetler niçin aynı hassasiyet ile soruşturulmuyor? Yoksa soruşturuluyor da bunların haber değeri mi yok?
İnsaf ehli herkes, Türkiye’ye zararın nereden geldiğini görmelidir. Mescidden, camiden, namazdan, başörtüsünden zarar geleceği vehmiyle başka yönlere koşanlar, kesin olarak bilmelidirler ki koşulan yön ‘çıkmaz sokak’tır. İnsanı insan yapan manevî değerlerden korkarak ve ürkerek bir yere varmak mümkün değildir.
Lütfen, dostu ve dost olmayanı tesbit ederken yanlışa düşmeyelim.
*
“Çirkinlikler gazetesi” yayınlansın
Gazetelerde yer alan ‘çirkin haber’lerin sayısındaki artış gerçekten dehşet verici. Milleti dinî değerlerden uzaklaştırma çalışmaları bu hızla devam ederse, çok yakında tek başına “çirkin haberler gazetesi” yayınlanmaya başlar!
“İfsat şebekeleri”nin hedefi ve maksadı bu olmasın?
11.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|