AB gündemi, Türkiye yerine Kıbrıs’a kilitlendi. Kıbrıs, Türkiye’nin yumuşak karnı. Ankara Antlaşması, sonrasında Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’nin AB’ye üyeliği ile birlikte imzaladığımız ve nihayetinde yapmakla yükümlü olduğumuz başlıklar var.
AB’den vazgeçmek istenirse, elbette bu sorumluluklarımızdan kurtuluruz. Benzer şekilde kendini deklare etmiş ve Türkiye’ye karşı her aday ülke gibi sorumlulukları olan AB de bizi unutmak durumunda kalır.
Böylesi bir kırılma, aktüel tabirle “tren kazası” mümkün mü?
Hiç sanmıyorum. Her ne kadar Kıbrıs bahanesiyle bizdeki AB muhalifleri, Denktaş’ın da çözümsüz ve statükocu tavrıyla yıllardır kördüğüm haline getirilen Kıbrıs’la hükümeti bloke etmek isteseler de, esas mesele demokratikleşmeyi durdurmaktır.
Bir de şu açıdan bakalım; faraza Kıbrıs meselesi istediğimiz şekilde çözülse, Rumlar Türkiye’nin özellikle Denktaş-Ecevit-Mümtaz Soysal çizgisinde çözüm üretmemek üzerinden ve yeni şartları engellemek üzerinden iş gören güruh ve bunlara katılan ulusalcı gruplar AB’ye taraftar olacaklar mı? Zannetmiyorum.
Bir başka nokta başörtüsü meselesinde eşit ve adil bir çözüm öneren AB’yi ulusalcı cephe kabul eder mi? Milli Savunma Bakanlığı bütçesinin Sayıştay denetimine alınmasını hazmeder mi?
AB ilke bazında, devletin ideolojik bir format ile herkesi formatlamasını benimsemiyor. Böyle olunca bizdeki “kalıp ustaları” ha bire halkını “kalıba sokma” huyundan nasıl vazgeçecekler?
Eğitimde demokratikleşme gerçekleştiğinde, okul kitaplarının ilk beş sayfasındaki “mecburî tasarım” veya zoraki şablon kalkacaktır. Ya da tercihe bırakılacaktır.
Rejim kaygısı taşıyanların etkilileri aslında kendi telâşlarındalar. Kendi geleceklerinin derdindeler. Eskisi gibi kapalı mevzuat azalıyor. Hikmet-i hükümet ve istediğini yaptırma inisiyatifi azalıyor. Askerî darbeler zorlaşıyor.
Türkiye’yi 28 Şubat sürecine sürükleyen devletin beş STK’sından biri olan Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Federasyonu’nun başkanlığını yapan Derviş Günday, 15 yıldır bu görevde. En son CHP ile Esnaf Kurultayı düzenledi. Kendince o da rejimin savunucusu.
Zaman’ın yazdığına göre aylık maaşı 25 bin YTL. Bir de “esnaf aç” diye siyasi muhalefet yapıyor. Acaba bu zevat klonlanmış hafızalarının dışına çıkar mı? Yenilik ister mi? Bir başkasını kabullenir mi?
Eskisi gibi holdinglerde ve ara dönemlerin sermaye sahiplerinde yönetim kurulu üyeliği ve “danışman” çalıştırması formülleri de işlemiyor.
Rejim kaygısıyla post modern darbe yapılıyor. Sivil olması gereken sendikalar işin baş rolünde. Üniversiteler ilmin özerkliği, evrensel hukuk ve bireyin hakları bir yana askerî alanlarda brifing almaya başlıyorlar. Bir kısım medya, yeni rantların peşinde ve ona göre mevzi alıyor.
Bu filmi defalarca seyretmiş ve zihni bulanıklığın mideye inan bağlarını defalarca görmüş bir toplumda, AB muhaliflerinin kayda değer yaklaşımları yok. Bunların tek derdi saltanatlarını korumak. İmtiyazlı yaşamak.
Konjonktürden yıllarca geçinenler kolay kolay bu “lüküs hayat”larını bırakmak istemiyorlar. Aldıkları yükü ve kazanımları, prestije tahvil edememenin sancısını çekiyorlar. Gerisi lâfı güzaf.
Bu arada, AB sürecinde yaşanan gelgitler olacaktır. Karşılıklı restleşmeler ve zaman zaman kopmalar bile olacaktır. Bu durum bizdeki direncin ve onlardaki sorumluluklarına riayet etmeme tavrının bir sonucudur. Onlara hatırlatmada bulunarak ve kendimizi de gözden geçirerek bu engebeli yolları aşacağız.
Bilinmesi gereken, “ülke, birlik, onur” hassasiyetlerini kullananların, esasta resmi ideolojiye bağımlı veya dolaylı “ağ”a takılıp bir şekilde hurmanın tadını almış zevatlar. Son yıllarda kayıt dışı beslendikleri kaynaklar da işin çabası.
İnşallah bir gün bunların hepsi tam deşifre olur. Sivil ve imtiyazsız, birey merkezli bir demokrasi her metrekarede inşa edilir de, bizler ucuz polemiklerden gerçek gündemlere geçeriz.
Kıbrıs üzerinden AB ile ipleri koparma senaryosu deneniyor. Hükümet metin durmalı. Süreci aksatmamalı ve içeriye cevap vermeden trene kaza yaptırmamaya çalışmalı.
11.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|