Dünyada iken hiç ölmeyecekmiş gibi hareket eden ve görünürde dünyanın en büyük insanları içerisinde yer alan çok kişi bulunmaktadır. İşte bunların emr-i Hak vâkî olduktan sonraki hayatlarında dünyadaki konumlarının kendilerine hiçbir faydası dokunmayacaktır. Çünkü onlar dünyada yaptıklarını sadece dünyanın şan ve şöhreti için yapmışlardır. Bununla birlikte başlarına yeni dünyalarında neler geldiğini de bilemeyiz. Eğer o insanların yeni hayatlarında nelerle karşılaştıklarını açık bir şekilde bilmiş olsaydık, şüphesiz imtihan sırrı bozulacak ve gerideki bütün insanların hayat seyri değişecekti.
Kaldı ki, bizlerin ölüler hakkındaki değerlendirmeleri de çok fazla bir önem arz etmemektedir. Onlar artık dünyada iken işledikleri amellerin karşılığını göreceklerdir. Bizler ancak dünyada yapılanlara bakarak ve İslâmî nasları da baz alarak kişilerin öldükten sonra nelerle karşılaşacaklarını tahmin edebilmekteyiz.
En doğrusu da ölen insanlar hakkında fazla değerlendirmelerde bulunmamak, icap ediyorsa sadece dünyada iken yaptıklarını nazara vermektir. Ancak işin ifade edilebilir gerçeği, ihtişamlı cenaze merasimleriyle ve son yılların modası olan alkışlarla toprağın bağrına terk edilen kişilerin, kendileri için yapılanlardan pek istifade etmeyeceğidir.
Kişilerin, mezara girerken, arkalarında bıraktıkları insanların kendileri için söylediklerinden de, hamaset duygularıyla dile getirilen meth edici ifadelerden de istifade edemeyeceklerini söyleyebilmemiz mümkündür. Ancak bir kısım hareketlerin müteveffaya yaradığını, bir kısım davranışların ise ölenin azabına azap kattığını duymuşuzdur. Her ne kadar kişi öldükten sonra amel defteri kapanmakta ise de, ölümü anındaki faaliyetler yine onu ilgilendirmektedir. Zira hayatta iken nasıl bir görüntü vermişse, ölünce insanlar onun defin işlemlerini inancına ve yaklaşımlarına göre yapmaktadırlar.
Ölen artık ameliyle baş başadır. Misafir olarak bedenlerde bulunan ruhlar buradan ayrıldıktan sonra, dünya hayatında kişinin bir kul olarak yaptıkları baz alınarak bir yerlere gönderilmektedirler. Bir çok insan bu dünyada şah iken, gittiği âlemde insanlara tevcih edilen mertebelerin en düşüğüne ancak lâyık görüleceklerdir. Bir kısım insanlar da dünyada iken fukara bir görüntü içinde olduğu halde, ikinci âlemde mertebelerin en yükseğine çıkarılacaklardır.
Aklı başında olan insanlar, bu dünyanın ihtişamı içinde yaşayan hemcinslerine gıbta etmeyecek, onların acınacak durumda olduğunu görebileceklerdir. Ne anıt mezarlar, ne kalabalık cenaze merasimleri ve ne de alkışlar ölen insanların yeni hayatları için olumlu bir etki meydana getirmeyecektir şüphesiz.
Ruhu bedeninden çıkıp imtihan sonucuna göre lâyık olduğu yere gönderilen insanların ne kadar büyük pişmanlıklar içinde kıvrandıklarını da tam anlayabilmemiz mümkün değildir. Onların bu kıvranmaları bizler tarafından bilinmiş olsaydı, ölümün yakın bir gelecekte bizim dünya hayatımızı da sonlandıracağını düşünecek ve bir nev'î icbarla hayatımızın gidişatını ona göre ayarlamaya çalışacaktık. Ama imtihan sırrı buna imkân vermemektedir.
Biz insanlar gafletten kurtulup, “Kişi sevdiği ile beraberdir” hakikatını düşünmüş olsaydık, dünyada iken Rabbi için doğru dürüst bir amel işlememiş olan insanları sevmeye çalışmaz, küfür ve isyan bataklığı içinde dünya hayatını geçirenlerden mümkün olduğu kadar uzak durmaya çalışırdık.
Diğer yandan dünya için çabalayıp, dünyanın meşhurları arasına girmek için hayatları boyunca mücadele eden insanların başka bir dünyada mükâfat değil mücazata müstehak olacaklarını söyleyebiliriz. Zira onlar dünya için çalışmışlardır. Onların mükâfatı dünyada olacaktır. Zaten meşhurlar sınıfına girmekle de hedeflerine varmışlardır.
Dünyayı esas maksat yapanlar ahirette bir beklenti içinde olma hakkını kaybetmişlerdir. Herkes niyetine göre yaptıklarının karşılığını görecektir. Adil-i Hâkim hiç kimseye haksızlık yapmayacak, herkese yaptıklarının karşılığı eksiksiz verilecektir.
11.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|