“1. Denizli Altın Horoz Sinema, Tiyatro ve San'at Festivali”nden bahsederken; “...sosyalleşmenin, ortak kültür paylaşmanın yolu, kültürel faaliyetlerin varlığından ve kalitesinden geçiyor.” demiştim… İşte böylesine önemli ve kaliteli bir faaliyet daha bu hafta ortasında Bursa’da başlıyor. Yani; san'atla daha yakın olmaya, san'atı, sinemayı daha özel ve yakından solumaya niyetlenen illerimiz arasına Bursa da katılıyor bu hafta.
Bursa’da 13–17 Aralık 2006 tarihleri arasında gerçekleşecek olan “1. Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali”, sahasında en ehil isimlerden biri olan meslektaşımız Burçak Evren’in yönetiminde gerçekleşecek.
Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından 13–17 Aralık 2006 tarihleri arasında Bursa’da birincisi gerçekleştirilecek olan “Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali”, tarihini özenle korumayı başarabilen ender metropollerden olan Bursa’nın ve ülkemizin kültür san'at hayatını saygın ve uluslar arası bir film festivaliyle renklendirmeye hazırlanıyor. Dünya sinemasının seçkin örneklerinin bir araya getirildiği ve çoğu Türkiye’de ilk kez izleyiciyle buluşacak olan 40 filmden oluşan programıyla “1. Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali”, Bursalı sinemaseverlere iddialı bir sinema şöleni sunmayı amaçlıyor.
Tarihî İpek Yolu’nun önemli bir durağı olan Türkiye’nin hem Avrupa hem de Asya ile olan bağlarının, bu iki kıt'anın kültürel değerlerinin buluşmasına ev sahipliği yapmak için önemli bir fırsat olduğu düşüncesinden yola çıkan “Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali”nin gösterim programı hazırlanırken İpek Yolu rotasındaki ülkelerin ulusal sinemalarından son dönem örnekleri derlemeye özen göstererek gerçek anlamda bir Avrasya Sineması Seçkisi oluşturuyor.
Film gösterimleri, galalar, söyleşiler, sergiler, belgesel atölyesi ve ücretsiz sinema kurslarının yer aldığı yoğun faaliyet programıyla ‘Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali’ tüm sinemaseverleri sinemayla dolu bir hafta geçirmek üzere Bursa’ya dâvet ediyor.
Bu yıl ilki gerçekleştirilen “Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali” kapsamında düzenlenecek olan ve alanlarında yetkin isimlerin vereceği dersler sonunda katılımcıların sinema san'atına ilişkin temel bilgilerle donatılmasının amaçlandığı Ücretsiz Sinema Kursları, sinemanın profesyonellerini Bursalı sinemaseverlerle buluşturacak.
Ayrıca festival bünyesinde; İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyelerinden, ödüllü belgeselci Ethem Özgüven ve Petra Holzer Özgüven’in gözetmenliğinde İpek Yolu Belgesel Film Atölyesi de hizmet verecek.
TAKVA
Türk sineması özellikle son 2 yılda oldukça önemli bir virajı sessiz sedasız dönüyor!
Daha önce, beyazperdeye “iyi” tanımına yakın bir din adamını bile getiremeyen sinemamız, son dönem yapımlarda bırakın din adamını, çok daha derinlikli konulara giriyor… Büyük bir yüreklilikle, merak eden ve ettiren konularla, düşündüren hikâyelerle, olabildiğince samîmî ve tarafsız bakış açılarıyla…
Kur’ân-ı Kerim’deki bir âyetten yola çıkarak “Büyü” gibi “Dabbe” gibi “Araf” gibi filmler yapılırken, “Dondurmam Gaymak”, “Beş Vakit” gibi filmlerle beraber “Takva” da din eksenli bir konuyu işliyor…
Daha çekim aşamasındayken, zikir sahnelerinin çekimi gerçek polisler tarafından basılmasıyla medyada kendine yer bulan “Takva”nın, yurt dışında – Toronto Film Festivali’nde- kazandığı başarıların ardından katıldığı Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde de ödülleri toplaması, film gösterime girmeden sinemaseverleri meraklandırmaya yetmiş de artmıştı bile… Filmin geçen hafta gösterime girmesiyle beraber özellikle ezberleri bozulanlar susmayı tercih ederken veya ufak tefek şaşırtmacalar yapmaya çalışırken, normal sinema seyircisi alkışını esirgemedi “Takva”dan… Çünkü en azından bir filmde de olsa ilk defa gördüğü kimi sahnelerle yıllarca korkutulmalarının boyutunu görmüş oldular gözleriyle!
Yapımcıları arasında Fatih Akın’ın da olduğu “Takva”, bir süredir suskun olan Yeni Sinemacılar’ın imzasını taşıyor. Filmin yönetmeni Özer Kızıltan. Senaryo ise Önder Çakar’a ait. “Takva” filminde, içine kapanık, dini bütün Muharrem’in bir tarikata girmesiyle yaşadığı dönüşümün hikâyesini; Erkan Can, Güven Kıraç, Murat Cemcir, Settar Tanrıöven, Engin Günaydın, Müfit Aytekin, Feridun Koç gibi oyuncular aktarıyor bizlere… Özellikle sevgili Erkan Can’ın oyunculuğunun zirvesine çıkışının altını ben de çizmeliyim.
“Takva” gibi bir konuda film yapılınca elbette anlayan anlamayan, iyi niyetlisi-kötü niyetlisi bir şeyler söyleyecekti, söyledi de. Onun için de “Takva”yı üretenlerin, “Takva”yı bizlere sunanların hangi düşüncelerle hareket ettiklerini, nasıl bir ruh hâliyle bu filmi yaptıklarını önceden bilmekte fayda var.
Medyamızda, özellikle Antalya döneminde, ödüller alındıktan sonra ve de film gösterime girdikten sonra “Takva” ekibiyle çeşitli söyleşiler yapıldı medyamızda… Ama bizler Sarmaşık Kültür Dergisi olarak çok daha önce, henüz film çekim aşamasındayken söz konusu ekiple oturup söyleşmiştik. Dergimizin 8. sayısında yer alan bu söyleşiyi sevgili Gülcan Tezcan kardeşim gerçekleştirirken, Ayşe Şahinboy kardeşimiz de fotoğraflamıştı… İşte o önemli söyleşinin girişindeki şu iki soru ve cevap, senaryo yazarı kadar ekibi tanımamız açısından da önemli. Kendilerini açıkça ve dürüstçe böyle tanımlayan bu sinemacıların, nasıl da “san'atçı” duyarlılığıyla dürüst bir iş çıkardıklarını düşünmeli… Düşünmeli ve “Takva”yı ortaya koyan “Yeni Sinemacılar”ı yürekten kutlamalı. İşte o söyleşiden ilk iki soru ve cevabı:
“Sarmaşık: Takva’yı çekmeye başlarken sizi en çok zorlayan ne oldu?
Senarist Önder Çakar - Benim annem, babam Müslüman. Ve ben bir Müslüman ailenin çocuğuyum ama hem İslâm hem de tasavvufla ilgili bir bilgim yoktu. Aslında bu projeyi hayata geçirmeye çalıştığımızda da hiçbir şey yani eksi derecesinde hiçbir şey bilmediğimizi anladık. Bu filmi çekmek bizim için o kadar olağanüstü zor ki. Çünkü şu ekipte 60 kişi çalışıyor ve belki bunların en az 45’inin daha alınları secdeye gelmemiştir. Namaza nasıl durulur, nasıl niyet edilir, rükû nedir, secde nedir? Sadece teknik ekibe de değil oyuncularımıza da en temel abdest alma biçimini bile baştan, sıfırdan öğretmek zorundayız. Erkan Abi dışında kimsenin bu konuda özel bir bilgisi yoktu.
Size böyle bir hikâyeyi yazdıran neydi?
Ö.Ç. - Ben biraz babamın anısına saygı olsun diye bu projeyi yazdım. Babam öleli üç, dört sene oldu. Ben babamın takva sahibi bir insan olduğunu düşünüyorum. Bu benim değerlendirmem. Babam çok sıkıntı çekti ölmeden önceki üç, dört sene. Çok korkuyordu çünkü. Babam Müslüman ve Cumhuriyetçi bir insandı. Her zaman takım elbisesini giyen, kravatını takan, 50 yaşına kadar içki içen, her türlü dünyevî hayatını yaşayan bir insandı. Ama aileden gelme bir gelenekle babaları, dedeleri Nakşibendî’ydi ve O da öyle oldu. 50 yaşından sonra günlük hayatını sürdürdü ama beş vakit namazını kılıp, zekâtını, daha doğrusu Allah’ın yapmakla yükümlü kıldığı emirleri harfiyen yerine getirmeye başladı. Yine elbisesi aynıydı, sünneti çok uygulamıyordu ama farzları uyguluyordu. ‘Avrupa Birliği’ne gireceğiz ve kurban kesmemiz yasaklanacak’ diye korkuyordu babam. Yaşadığı ülkede İslâm dininin kurallarının yasaklanacağı korkusuna kapılmıştı. Ve bu babama yanlış işler de yaptırdı bence. Politik olarak tercihlerini hep daha sert daha uzlaşmaz yerlerde aramaya başladı.”
Atilla Dorsay’ın ifadesiyle “dindar olmanın dayanılmaz zorluğu”nu taraf tutmadan bizlerle paylaşan “Takva”daki baş kahraman “Muharrem’i son derece başarıyla oynayan Erkan Can dostumun, bu rol için kendini tam 5 senedir hazırladığını da eklemeliyim.
“Takva” ehli olmak kadar “Takva”nın filmini çekmek de çok zor bir olay. İşte Yeni Sinemacılar bu zoru kolay kılmışlar gerçekten… Ellerine yüreklerine sağlık…
10.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|