Türkiye-AB ilişkilerinin bir süreliğine derin dondurucuya kaldırılmaya hazırlandığı bir sırada geldi Türkiye’nin sürpriz teklifi.
Bir anlamda uzatma dakikalarının sonuna gelirken, başlayan “kontra atak” gibiydi. Önce ünlü haber ajansı Reuters “flaş gelişme” olarak abonelerine duyurdu.
AB dönem başkanı Finlandiya medyasına dayanan ilk bilgiler, Türkiye’nin Rumlara bir üs ve havalimanını açmayı teklif ettiği yönündeydi.Bir ölçüde, karşılıksız taviz çağrışımı yapıyordu.Ancak kısa bir süre sonra sürpriz teklifin diğer ayakları ortaya çıktı.
Ercan Havalimanı ve Magosa limanından doğrudan ticaret şartıyla Türkiye’nin de bir havaalanı ve limanı Rumlara açabileceği teklif edilmişti.
Başbakan Erdoğan’ın Suriye’ye giderken ettiği, “B ve C plânlarımız var” sözünün açılımı bu muydu? “B” ilk sırada geldiğine göre bu teklif Türkiye’nin “B plânı” mıydı? Sorular birbirini takip etti, Türkiye, Brüksel, Finlandiya ve KKTC başta olmak üzere AB başşehirlerini içine alan bir haber takibi başladı.
Bu Türkiye’nin “B plânı”ydı. Peki acaba “C plânı”nda ne vardı?
Bu teklifden müsteşar düzeyinde bürokratların bilgisi yoktu. Hatta bazı bakanlar da bizler gibi ilk kez televizyon ekranlarından duydular teklifi. Tabiî Dışişleri’nin ilgili birimleri hariç. Teklif tamamen siyasî bir karar olarak alınmıştı.
AB ile ilişkilerde 90 dakika boyunca maça asılmayan hatta şike yorumlarına sebep olacak düzeyde havlu atan bir Türkiye vardı. Öyle ki Olli Rehn Ankara’ya kadar gelip, kapımızı çalıp, “Tedbirler alın” diye uyarmasına rağmen biz kılımızı kıpırdatmamış, hatta adamı dövmekten beter etmiştik.
“301. maddeyi değiştirin” dediğinde, görüştüğü Adalet Bakanı tarafından fırçalanmış, üs ve limanlar konusunu ağzına aldığında ise Türkiye’yi sattığına karar verip, bir tek sille tokat göndermediğimiz kalmıştı.
Böylesine agresif bir süreç yaşandığı için Türkiye’nin önerisi beklenenden öte sürpriz oldu.
Yarım saatlik bir işle 301. maddeyi bile değiştirmeye gerek duymayan hükümet, üs ve limanları açmaktan söz ediyordu. Teklifin açıklandığı saatlerde Brüksel’de müthiş bir trafik, Ankara’da ise tam tersi bir sessizlik hâkimdi.
Teklifi bir hafta önce oluşturulmuş, Finlandiya Başbakanı Vanhanen’in Türkiye’yi ziyaretinde kendisine iletilmişti.
Ancak Türkiye sadece bu teklifi gündeme getirmedi. Almanya Başbakanı Merkel ile Fransa Cumhurbaşkanı Chirac’ın buluşmalarında gündem 8 başlıkta müzakerelerin askıya alınmasıyla birlikte 18 ya da 24 ay sonra Türkiye’nin AB üyeliğinin yeniden görüşülmesi teklifi ele alınacaktı. Almanya Başbakanı Merkel’in oluşturduğu teklife Chirac’ın da sıcak tuttuğu biliniyordu. Önce bu önlendi. Merkel-Chirac buluşmasından önce Başbakan Erdoğan’ın Merkel ile yaptığı telefon görüşmesi ile iki lider Türkiye’nin üyeliğinin yeniden görüşülmesini dile getirmediler.
İkinci adım da bu teklifi ile geldi. Tabiî 14 Aralık’taki devlet ve hükümet başkanları toplantısına kadar “C plânı” kapsamında bir üçüncü teklifi beklenebilir.
Türkiye, Kıbrıs konusunda BM’nin referandum teklifini destekleyerek ezberi bozmuş ve bundan hem Türkiye, hem KKTC kârlı çıkmıştı. Kıbrıs konusunda yıllardır uzlaşmaz taraf olarak Türkiye hem elini güçlendirmiş, hem de prestij sağlamıştı.
Şimdi ezber bozucu ikinci bir adım daha atıldı. CHP’li Onur Öymen’in, “Türkiye karşılıksız taviz veriyor,” DYP’li Nüzhet Kandemir ise, “Vahim bir gelişme” demesine rağmen, bu olay Brüksel’deki Coroper toplantısında Türkiye’nin elini güçlendirdi. Öyle ki Rum ve Yunanlıların panik halinde öneriyi reddetmelerine karşın başta Alman Büyükelçi olmak üzere AB’nin önemli ülkelerinden, Türkiye’nin teklifi önemli değerlendirmesi geldi.
Türkiye bir manevra yaptı. Sürpriz teklifi ile AB içindeki Türkiye yanlılarının elini güçlendirirken, Türkiye karşıtı cepheyi böldü. Büyük ülkelerin refleksleri böyle çalışır. Biraz geç kalınsa da, iyi hazırlanmış bir ataktı. Altın vuruş yapıldı, ama altın gol olur mu, izlemek gerekiyor.
Hem Irak’taki gelişmeler sebebiyle ABD, İran ve Suriye üçgeninde zorlu bir müzakere yürütüyoruz, hem de AB cephesinde ise kritik bir sürecin içine girdik…
08.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|