DYP lideri Ağar’ın son dönemdeki orijinal çıkışları büyük ilgi gördü ve geniş destek buldu. Ancak bu destek verilirken, söz konusu çıkışların “içinin doldurulması gerektiği” yönünde bir beklenti de dile getirildi.
Söz gelişi, “Derin devletten kerim devlete geçmeliyiz; daha demokrat, daha özgür, daha sivil bir Türkiye; devlet artık iç tehdit üretmekten vazgeçmeli” gibi söylemlerin ayağının yere basması için, sağlam, tutarlı, kapsamlı projelere dayandırılmaları gerekiyordu.
DYP, “sivil ve demokratik yeni bir anayasa”yı gündeme getirerek, bu beklentiyi karşılama yönünde kayda değer bir adım attı.
Konuyu, uzman bilim adamlarının katıldığı bir panelde tartışmaya açmak suretiyle de, özellikle entellektüel camianın gündemine taşıdı.
Panelistlerden birinin, geçtiğimiz günlerde Kemalizmi eleştirdiği için hışımları üzerine çeken Prof. Dr. Atilla Yayla’nın yakın arkadaşlarından ve bu tartışmada Yayla’ya aktif destek veren liberal görüşlü Prof. Dr. Mustafa Erdoğan olması da dikkat çekiciydi.
İşin gerçeğini söylemek gerekirse, o tartışmada DYP’nin suskun kalmasını yadırgamıştık. Erdoğan’ın panele konuşmacı olarak çağrılması, bu tavrın hayli gecikmeli ve dolaylı da olsa telâfisini amaçlıyor olabilir mi, doğrusu onu da bilmiyoruz.
Ancak her halükârda bu tercihten o anlamda bir mesaj çıkarmak pek yanlış olmasa gerek.
İşin esasına gelecek olursak:
DYP’nin demokratik açılımlarını böyle temel bir meseleye öncelik vererek takviye etmesi, konuya yaklaşım tarzındaki ciddiyetin bir göstergesi sayılmalı.
Çeyrek asırdır yaşadığımız tecrübeler defaatle gösterdi ki, ihtilâl ürünü 12 Eylül anayasası tamamen yürürlükten kaldırılıp yerine demokratik ve sivil bir anayasa ikame edilmediği müddetçe, kalıcı ve istikrarlı bir demokratikleşmeyi sağlamak mümkün değil.
Bunu, AB’nin yakın ve ısrarlı takibiyle gerçekleştirilen reformların yetersiz kalmasında da açıkça gördük. Anayasadan kaynaklanan engelleri bertaraf etmeden yapılan reformlar mutlaka bir yerde tekliyor, tökezliyor ve tıkanıyor.
Aslında DYP, daha yola çıktığı ilk günlerden itibaren bu gerçeğin farkındaydı. Gerek Demirel, gerekse Çiller dönemlerinde, yeni, demokratik ve sivil bir anayasaya öncelikler listesinin ilk sırasında yer veren demokratikleşme programlarını hep gündemine aldı. Ama değişik sebeplerle neticeye ulaştıramadı.
Ağar’ın anayasa atağı, bu cihetiyle, yarım kalmış çok önemli bir projeyi bu kez tamamlama iradesini yansıtan bir girişim niteliğinde.
Bir başka yönüyle ise, 3 Kasım öncesinde halktan anayasayı değiştirebilecek bir güç isteyen, buna çok yakın bir desteği alan ve hattâ bir ara Meclis içi transferlerle bu çoğunluğu da yakalayan AKP’nin buna rağmen kullanamadığı ve kaçırdığı tarihî bir fırsata şimdi DYP’nin talip olduğu anlamına geliyor.
Aslında AKP’nin mâlûm sebeplerle yapamadığını DYP fazla zorlanmadan yapabilecek konumda.
Çünkü arkasında, Türkiye’nin demokratik dönüşümünde çok önemli ve değerli katkıları bulunan DP-AP tecrübesinin pozitif birikimi var. Ve sırtında, AKP’nin taşıdığı türden kamburlar yok...
08.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|