Son zamanlarda bazı ulusalcı Kemalistler, Atatürk’ün Bursa nutkunu “kutsal bir şifre” gibi sık sık tekrarlamaya başladılar.
Bu cephenin yazarlarından biri de, söz konusu nutku bugünkü dile çevirerek köşesinde yayınladı (Kurtul Altuğ, Gözcü, 24.11.06).
Özetleyerek aktaracak olursak:
Söz konusu bu nutukta, yeni başlatılan Türkçe ezan uygulamasının yol açtığı tepkilere M. Kemal’in verdiği cevap yer alıyor.
Evvelâ, bu tepkilerin asıl sebebinin din olmadığını iddia ediyor M. Kemal ve ardından şunları söylüyor: “Kesin olarak bilinmelidir ki, Türk milletinin millî dili ve millî benliği bütün hayatında hakim ve esas olacaktır.”
Sonra da “idealindeki Türk gencinin ve Türk gençliğinin özellikleri”ni ard arda sıralamaya başlıyor:
“Türk genci devrimlerin ve cumhuriyetin bekçisidir. Bunları küçük düşürecek en küçük ya da en büyük kıpırtı ve davranış duydu mu, ‘Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır’ demeyecek; elle, taşla, sopa ve silâhla, nesi varsa onunla yapıtını koruyacaktır.
“Polis gelecek; asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, ‘Polis henüz devrimin ve cumhuriyetin polisi değildir’ diye düşünecek, ama yalvarmayacaktır.
“Mahkeme onu yargılayacaktır. Genç düşünecek, ‘ Demek adalet örgütünü de düzeltmek ve düzenlemek gerekir’ diyecektir.
“Onu hapse atacaklar. Diyecek ki: ‘Ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkeni düzeltmek de görevimdir...’ ”
M. Kemal, “İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği” diye bitirdiği bu nutku 5 Şubat 1933’te irad etmiş. Yaklaşık 74 yıl önce!
Bu nutuk o günlerin “devrim ortamı”nda, polisin de, jandarmanın da, ordunun da, mahkemenin de henüz tam olarak devrime uygun hale getirilemediğinin düşünüldüğü bir konjonktürde, “devrim mantığı” açısından tutarlı sayılabilecek bir tavrın ifadesi...
Ama aradan 74 yıl geçmiş. Bu zaman zarfında taşlar hâlâ mı yerli yerine oturmadı ki, o nutuk 2006 Türkiye’sinde gündeme getirilerek, “Atatürk’ün anladığı Türk gençleri” polis, jandarma, ordu ve mahkeme var demeyip, elle, taşla, sopa ve silâhla devrimleri korumaya, yani isyana teşvik ve tahrik ediliyor?
Gerçi bu tahriklere kapılarak taş, sopa, silâh, ne bulduysa eline alıp sokağa dökülecek; polisle, jandarmayla, askerle karşı karşıya gelmeyi, yargılanmayı ve hapse atılmayı göze alacak bir “Atatürk gençliği” var mı, ayrı konu.
Peki, Atatürk’ün 74 yıl önceki nutkunda, o günün ortamı içinde yaptığı bir çağrıyı bugüne taşıyanlar, o günden bugüne polisin, jandarmanın, ordunun, adliyenin, öngörülen hedeflere uydurulamadığını mı ima ediyorlar?
Eğer öyleyse ve “Atatürk’ün anladığı” nitelikleri haiz gençleri de bulabilirlerse, bu saatten sonra” bu kurumları “devrimin ve cumhuriyetin kurumları haline nasıl getirecekler?
Taşla, sopayla ve silâhla mı?
Peki, “devlet”in buna cevabı ne olacak?
06.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|