AB treni tam yola çıkmışken, “kaza olmasın” dileğiyle şimdilerde “stop yapma eğiliminde.”
Bizim trenler eskiden geç gelirdi. Onun için “Kara tren gecikir, belki hiç gelmez” türküleri söylenirdi. Devlet Demir Yolları modernize oldukça, elektronik çağa adım attıkça zamanlı kalkış ve varış düzeyine çıkıldı.
Ancak AB treninin 25 ülkeden yolcu toplayıp geldiği için bir hayli durağı var. Trene en son istasyonu yapan Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’ne bile uğramak zorundayız. “Son binen ilk iner” kuralınca, Rumlar geç bindikleri için bizim treni de geciktirmek istiyorlar.
Her tren istasyonunda kendimizi doğru tanıtıp oylarını almamız gereken ayrı bir ülke ve halk var. Avrupa’dan kalkan tren bir gün İstanbul’a, Ankara’ya varacak. Ancak kabul etmek gerekir ki yol uzun. Güzergâhlar çetrefilli ve trenin yolcuları hem kalkış, hem de varış menzilinde birbiriyle uyumsuz.
Global entegrasyonlar veya evrensel dayanışmalar her zaman ayırıcı ve farklılaştırıcı karakterlere sahiptir. Hiçbir zaman yüzde yüz mutabakat zemini değildir. Değişkenlik katsayısı, uluslar arası dinamiklerle paralel bir gidişat izler. Almanlar, Türkiye’ye doğru yol alan AB treninin teknik standartlarını tartışmaya açarken, Fransızlar trendeki hayat tarzını ve başka ülkelerin hasmane duygularını dikkate alır.
Avusturyalılar biraz “Haydar vari” bir iç ulusal dalganın etkisinde kalırken, Danimarkalılar “soğuk ve donuk bir demokrasi” psikolojisi ile ötekini anlamakta zorlanabilirler.
İngilizler siyasî tezgâhın son kumaşlarını piyasaya sürdükleri için daha akıllı ve küresel satranç bağlamında destekçi rolünde kalıyor. Finliler sıcak görüntü veriyor. İtalyanlar bize benzer; Akdeniz kültürüyle coşkulu bir sempati besliyorlar.
Hollandalılar kültürel ve iç politik dengelerin kıskacında ve orada yaşayan insanımızdan hareketle bazen tavırlı. Yunanistan biraz akıllanmış. Avrupa’nın “şımarık çocuğu” olmasına rağmen komşuluğa itinalı davranıyor. İspanyollar bizi anlamaya çalışıyor. Doğu-Batı yakınlaşmasında ilk adımları belirliyor. Medeniyetlerin buluşma köprüsünde beraberiz.
Türkiye’ye gelince; “ulusal cephe” hızını arttırmaya çalışıyor. Tepkinin psikolojisini ve Avrupa’nın yanlışlarını kamuoyunun gündeminde tutma stratejisini iyi işliyor.
AB taraftarları, başta hükümet olmak üzere ürkek duruyor. AB’yi ilke ve yaklaşım boyutunda “Değerler Avrupa’sı” olarak görmek yerine günlük sarsıntılardan etkilenme sürecine giriyor. İçerdeki kesif havanın dağılması için, daha çok ödevini yapan bir Türkiye’ye ihtiyaç var.
AB Komisyonunun 8 maddede müzakereyi durdurma tavsiye kararına gelince; önümüzde 15 gün var. Gerek bakanlar, gerekse liderler nezdinde nihaî kararın tartışma zemini devam ediyor.
Fırsatlar ülkesi olduğumuzu unutmadan muhtemel yol halinden korkmadan, problemi çözme ve sabırla direnme seçenekleri üzerinde durmalıyız. İki ayrı kıt'anın, kültürün, medeniyetin ve dinin birbirini anlama ve topluluk kurma projesi elbetteki bir inşaat şantiyesinden farklıdır.
Çok şey öğrendiğimiz ve öğrettiğimiz kesin. Yola devam. Trenim yolda ve bir gün bana gelecek.
04.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|