Kanunsuz başörtüsü yasağının Türkiye’yi ne hallere düşürdüğünü hep beraber görüyoruz. Yasağı savunanlar, cumhurbaşkanı seçimini konusunu bile götürüp ‘kamusal alanda başörtüsü yasağı’na dayandırıyorlar.
Neresi olduğu tartışmalı ‘kamusal alan,’ kanunsuz yasağı uygulamak isteyenlerin ortaya attığı bir ‘gölge’ aslında. Aynı çevreler, başörtüsüne ısrarla ‘türban,’ inanç özgürlüğüne engel olmanın adına da ‘laiklik’ diyorlar. Tabiî ki isimlerin ve resimlerin değişmesiyle hakikat değişmez. Başörtüsüne ‘türban’ demekle, inanç özgürlüğüne engel olmayı da ‘laiklik’ ile açıklamak millet nezdinde kabul edilen gerçekleri değiştirmez. Millet şunu görüyor: Hür dünyada uygulanan ‘laiklik’ ile, Türkiye’de uygulanan ‘laiklik’ arasında yer ile gök kadar fark var.
Başörtüsü ile ilgili tartışma çoktan Türkiye sınırlarını aşmış durumda. Benzer tartışmalar Avrupa’da da, Amerika’da da yaşanıyor. Ancak çok önemli bir farkla: Türkiye dışındaki tartışmalar, başörtüsünü yasaklamak olarak değil de, onu özgür, hür ve serbest bırakmakla neticeleniyor. Öyle ki, Türkiye’nin ‘kanunsuz yasağı ihraç etme’ gayretleri, itibar görmüyor.
Başörtüsü son günlerde Belçika’nın da gündemine gelmiş. Brüksel’de belediye meclisine seçilen başörtülü iki Türk kadından biri (bir kısım medya buna ‘türbanlı’ demekte ısrarlı) “Burası kamusal alan” deyip başını açarak yemin etmiş, diğeri ise başörtüsünü çıkarmamış. Konuyu manşete taşıyan gazete, “AB’ye kamusal alan ihracı” başlığını uygun görmüş. (Sabah, 3 Aralık 2006)
Ayrıntılara geçmeden önce, bu başlığın yanlış bir seçim olduğunu söylemek durumundayız. İlk bakışta bu başlık, Belçika’da da ‘kamusal alan’ gerekçesiyle başörtüsünün yasaklandığını akla getirebilir. Oysa burada durum tam tersi. Seçilen iki başörtülü meclis üyesinin biri, yemin ederken kendi isteğiyle başını açmış, diğeri ise yine kendi isteğiyle başını açmamış. Açana ‘niçin açtın?’ denilmediği gibi, başını açmadan yemin eden başörtülü hanıma da “Burası ‘kamusal alan.’ Başını açmalısın’ denilmemiş, ‘haddi’ bildirilmemiş! Dolayısı ile, bu gelişmeye olsa olsa; “İşte, inanca saygı bu!” denilmeliydi.
Bir de haberin ayrıntılarına bakalım: “Avrupa Birliği’nin kalbi Brüksel’de, Türk mahallesi olarak bilinen Schaerbeek’in belediye meclisine seçilen 10 Türk kökenli üye yemin ederek göreve başladı. Sosyalist Partili Derya Alıç ‘Kamuya açık alanda başımı açacağım’ dedi, kürsüye türbansız çıktı. Üç çocuk annesi Derya Alıç, yemin ettikten sonra dışarı çıkışta ise yeniden başını örttü. (...) Hıristiyan Demokrat Parti’den meclise giren Mahinur Özdemir ise başını açmadı. Özdemir, ‘Beni türbanımla seçtiler’ diyerek başı kapalı yemin etti. Türbanlı yemin için Schaerbeek Belediye Başkanı ‘Üyelere yasalar izin veriyor. (...)” dedi.
“Belediye Meclisi’ne türbanla katılan ilk politikacı olan Mahinur Özdemir, ‘Türbanımı çıkarmam istenseydi yemin etmezdim’ dedi. Partiye 2 yıldır üye olduğunu belirten Özdemir, ‘Partimin adaylık teklifini önce başörtülüyüm diye kabul etmedim. Partim başörtülü olarak aday olmamı kabul etti. Ben de seçim kampanyamı türbanla yaptım’ diye konuştu. (...) Özdemir, ‘Bu benim yaşam tarzım. İnancım bu’ dedi.”
Ayrıca Türkiye, ‘yasak’lar ihraç ederek değil; özgürlükler ihraç ederek övünmeli, övünebilmeli...
04.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|