Ateistler, yani Allah tanımazlar, bir iğne ustasız, bir köy muhtarsız olmazken zerreden kürelere kadar ince sır, hikmet ve düzen içerisinde inşâ edilmiş şu koca kâinatı kör tabiatın, sahipsiz tesadüfün şuursuz ellerine teslim ediverirler.
Kafalarını kuma sokup, olup bitenlere göz yuman deve kuşu gibidirler onlar. Her ne kadar gündüz ortasında gözlerini yumup güneş yok deseler de gerçeklerle yüzyüze gelmekten kurtulamamışlardır.
Hayattan tat alamamış, huzur denilen nesneden nasipsiz kalmış, hayatlarını kendi elleriyle zindana çevirmiş, sonlarını da fecaatle noktalamışlardır. Ölümü yokluk ve hiçlik gören böyle insanlar her an asılma korkusuyla yaşayan idam mahkûmları gibi dehşete kapılmaktan kendilerini alamamış, ya da böyle korkulu yaşamaktansa Allah’ı tanımanın mutluluğuna ermişlerdir.
İşte cinsellikle ilgili teorisiyle tanınan Sigmund Freud! Kırk yaşından sonra hep ölüm korkusu kâbuslarıyla yaşamıştı.
Allah’a inanmayan, hayata ve olaylara kötümser bir gözle bakan Alman filozofu Friedrich Nietzche’nin durumu da tek kelimeyle fecaatti. Ömrünün son yıllarında cinnet nöbetleri geçirmiş, son bir buçuk senesinde de başkalarına muhtaç olacak derecede kötürüm olmuştu. Aynı şekilde Allah’a baş kaldıran şair Antonin Artaud’un ömrünün son on yılını akıl hastanesinde geçirdiğini biliyoruz.
Ünlülerden İtalyan şair ateist Cesare Pause uyku hapı alıp intiharı seçerken, yine ünlü yazar ve şâir Jack London ve Jilademir Mayakovski de hayatı anlamsız gördükleri için hayatları intiharla sona ermişti.
Aklını kullanıp dünyada bulunuş misyonunun büyüklüğünü idrak edebilenler ise içinde bulundukları bunalımdan dine kapak atarak kurtulmayı başarmışlardı. Ömrü dine ve yerleşmiş düzene isyanla geçen Fransız şâir Arthur Rimbaud’un ömrünün sonuna doğru ayağının biri kesilmiş, son dakikalarında Arapça olarak “Allah Kerim, Allah Kerim” dediği duyulmuştu.
Ateistlikle övünen Jean Paul Sartre ömrünün son yıllarında çark edip, “Yanıldım, inanıyorum ki Allah vardır” deme dürüstlüğünü göstermişti.
Çocukluk dönemi hariç ömrünün tam otuz beş yılını ihtilâlci bir kafa, dinsiz bir ruh hâliyle geçiren ünlü Rus edebiyatçısı Tolstoy’un, “Allah’ım, bana yardım et. Yalnız birşey isterdim, kendi irademe değil, Senin iradene uymak. Bunu söylüyor ve kendi kendime soruyorum: Yaptığım gerçekten doğru mu? Yoksa huzurunda boş bir iş mi yapmış oluyorum? Allah’ım bana yardım et, yardım et, yardım et” diye yalvarıp yakardığını biliyoruz. Öyle ki, inançsız hayatın anlamsızlığını, “Allah’a inandığım an yaşadığımı anladım” diyerek dile getirmeyi bir görev bilmiş, “Allah’ım, bana iman ver. Onu bulmaları için başkalarına da yardımcı olayım” diye duâ etmekten de kendini alamamıştı.
14.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|