Antalya’dan okuyucumuz: “‘Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm’ cümlesinin mânâ ve hikmetini açıklar mısınız?”
Kur’ân’dan bir sûre veya âyet okumaya başlarken, kovulmuş şeytandan Allah’a sığınmamızı Kur’ân emrediyor. Âyet şöyledir: “Kur’ân okuyacağın zaman kovulmuş şeytandan Allah’a sığın.”1 Bu âyetle birebir örtüşen Allah’a sığınma cümlesi şudur: “Eûzü billâhi mine’şşeytânirracîm.”
Kur’ân’da şeytandan Allah’a sığınmayı emreden diğer iki âyette de Allah’ın Semi ve Alîm olduğuna vurgu yapılır: “Şeytan bir vesvese ile sana ilişecek olursa Allah’a sığın. Muhakkak O Semi ve Alîm’dir. (İşitir ve bilir.)”2 Bu âyet Kur’ân’da iki sûrede geçmektedir. Cenâb-ı Hak, Kendi Zât-ı Akdes’inin Semî ve Alîm olduğunu, yani duâları ve istiâzeleri işittiğini ve bildiğini hatırlatmak sûretiyle, kullarının her Allah’a sığınış sözlerini ve yakarışlarını işittiğini ve bildiğini bildirmektedir.
Kibirden, gururdan ve büyüklenmekten Kendisine sığınılmasını istediği bir diğer âyette ise Cenâb-ı Allah, kendi Zatını “Semi ve Basîr” isimleri ile anmaktadır. Âyet şöyledir: “Allah’ın âyetleri üzerinde kendilerine gelen bir delil olmadan tartışanların, gönüllerinde ulaşamayacakları bir büyüklenme vardır. Sen Allah’a sığın. Muhakkak O Semi ve Basîr’dir. (İşitir ve Görür.)”3 Cenâb-ı Hak bu âyette de içimizi yakan, hayırlı amellerimizi yiyip bitiren ve bize sadece şer bırakan “kibir ve büyüklenmeye” karşı bizi uyarıyor, yine şeytandan gelen bir vesvesenin neticesi olan kibre karşı Kendi Zat’ına sığınılmasını istiyor. Kendi Zat’ının her duâyı, her istiâzeyi ve her yakarışı işittiğini ve gördüğünü kaydediyor.
Üstad Saîd Nursî Hazretleri, Cenâb-ı Hakk’a sığınma örneğini veren Nâs Sûresinin, “Eûzü billâhi mine’ş-şeytânirracîm” cümlesinin madeni ve tafsilâtı olduğunu bildiriyor.4 Nâs Sûresinin mânâsı şöyledir: “De ki: Sığınırım insanların Rabb’ine. İnsanların Melik’ine. İnsanların İlâh’ına. İnsanların kalbine sinsice vesvese verenlerin şerrinden. Cinden ve insanlardan olan şeytanların şerrinden.”5 Bu sûrede de görüldüğü gibi, Cenâb-ı Hakk’ın “Rab, Melik ve İlâh” isimleri sığınma isimleri olarak nazara verilmektedir.
Kur’ân’ın Allah’a sığınmamızı isteyen diğer âyetlerinde Cenâb-ı Hakk’ın başka isimlerine de vurgu yapıldığını görmekteyiz. Meselâ, muhatap zamiri olan “Sana” zamiri6 ve “Rahman” ismi7 bunlardan sadece iki tanesidir.
Demek oluyor ki, Cenâb-ı Allah’a; Semi, Alîm ve Basîr isimlerini anarak sığınmak mümkün olduğu gibi; Rab, Melik, İlâh ve Rahmân isimlerini veya doğrudan “Sana” zâmirini zikrederek sığınmak da mümkündür. Cenâb-ı Hakk’ı Kur’ân’da Kendi Zât-ı Akdes’ini andığı başka isimleriyle anmakta da bir sakınca yoktur.
Ancak “Allah” lâfzı tek başına bütün isimlerin yerini tutan kapsamlı bir isimdir. Zaten Allah’a sığınma cümlesinin öz ve orijinal şekli de doğrudan “Allah” lâfzı ile gelmiştir. Sünnet olan şekil de budur.
Bununla beraber, yeter ki sığınılan, iltica edilen ve kapısı çalınan; isimleriyle veya sadece “Allah” lâfzı ile “Zat-ı Zülcelâl” olsun ve Tevhid inancına zarar vermesin; her mübarek ismiyle, şeytandan ve şerlerden Allah’a sığınmak mümkündür. “İster Allah deyin; ister Rahman deyin; hangisini derseniz deyin; en güzel isimler O’nundur”8 âyeti buna işaret ediyor.
Cenâb-ı Hak ehl-i imanı şeytanın ve dünyanın şerrinden ve Cehennem azabından kurtarsın. Âmin.
Dipnotlar:
1- Nahl Sûresi, 16/98,
2- A’râf Sûresi, 7/200; Fussilet Sûresi, 41/36,
3- Mü’min Sûresi, 40/56,
4- Lem’alar, s. 92,
5- Nâs Sûresi, 114/1-6,
6- Mü’minûn Sûresi, 23/97, 98,
7- Meryem Sûresi, 19/18,
8- İsrâ Sûresi, 17/110.
18.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|