Kısmetler adrese gider
Bir canlıya ulaşmış bir yudum rızkın, özel bir gönderiliş sonucu olduğuna iman ediyorum. Buğday başağı için yağan yağmurun, insan için buğday başağının, ölen insan bedeninin kabirde karıncalar açısından paylaşımının, meyvelerin üzerinde isimleri yazılı yiyicilerinin, aslında bütün seçiliyor gözüken ‘rızık’ların, birer tayinin yerine getirilişi olduğunu idrak etmek hiç de zor değil.
Kazanım olarak adlandırdığımız her şey, birer adımıza yazılmış emanetten ibaret.
Bütün canlılar aciz ve rızka muhtaç. Kendi rızkını, sadece çabası sonucu elde eden bir canlı türü yok. Elde edişler, adetullah kanunlarına riayetten ibaret. Bütün canlıların rızıkları Rabbani taahhütte.
Bu tarif bütün canlılar için geçerli. Bitkilerin tohumcuğunda gizli gen haritası, onun müddet-i hayatı boyunca başına geleceklerin izah edilmiş programından başkası değil.
Neşv ü nema bulup bulmayacağı, nerede resmî geçit merasimine katılacağı, kaç daldan, kaç yapraktan, kaç meyveden teşekkül edeceği, meyvelerin ne zaman olgunlaşacağı, meyvelerini kimlerin yiyeceği, gölgesinde kimlerin gölgeleneceği, yapraklarını ne zaman dökeceği, yapraklarını hangi hayvanların yiyeceği, bitkinin ne zaman yaşlanacağı, ne zaman yıkılacağı, odunlarının kimlerin yuvasını ısıtmada kullanılacağı… Her şey bir bir kaydedilmiş ve zamanı geldikçe vuku buluyor.
Bir bitki böyle olduğu gibi, bütün bitkilerde de aynı sistem işlemektedir. Bir boşluk, bir ihmal, şartlar sebebiyle böyle oldu, tesadüfen gibi insanlara mahsus tanımlamalar onlarda geçerli değil. Her şey yerli yerinde.
Bütün bitkiler böyle iken, bütün hayvanlarda da aynı sistem işliyor. Okyanusların diplerindeki küçücük balıkların rızıklarında bir ihmal olmadığı gibi, kocaman dağların, insan girmemiş ormanların içlerindeki henüz bilmediğimiz, tanımadığımız hayvancıkların rızıklarında da bir ihmal bulunmuyor. Kimsenin rızkı kimseyle karışmıyor. Tayin edilenin dışında hiçbir şey, ne birisine az, ne de birisine fazla gidiyor.
Nasip, kısmet anlayışı muhteşem
Bütün zerreler hangi bedenin, hangi organından geçip, ne gibi işlerde çalışacağını biliyor. Yolunu şaşıran bir zerre olmuyor. Dişlere gitmesi gerekenler, gözlere gitmiyor. Ya da ihtiyaç ölçüsünde, miktarınca gidiyor. Onun için rızık konusunda, nasip, kısmet konusunda telâş etmek, iman zaafıdır.
Bir zerrenin bile hareketi iman etmek için yeterli.
Her adamın alnında rızkı;
her rızkın üzerinde adamın adı yazılı
29. Söz bizi bir zerre ile tanıştırıyor. İşte o zerrattan hangi zerreye bir nazar-ı hikmetle baksan göreceksin ki: Basîrane, muntazamane, semîane, alîmane sevk olunan o zerreye, kör ittifak, kanunsuz tesadüf, sağır tabiat, şuursuz esbab, hiç ona karışamaz. Çünki herbirisi unsur-u muhitten tut, tâ beden hüceyresine kadar hangi tavra girmiş ise, o tavrın kavanin-i muayyenesi ile güya ihtiyaren amel ediyor, muntazaman giriyor. Hangi tabakaya sefer etmiş ise, öyle muntazam adım atıyor ki; bilbedahe bir Saik-i Hakîm’in emri ile gidiyor gibi görünüyor. İşte böyle muntazam tavırdan tavıra, tabakadan tabakaya git gide hedef ve maksadından ayrılmayarak tâ makam-ı lâyıkına, meselâ Tevfik’in gözbebeğine emr-i Rabbanî ile girer, oturur, çalışır. İşte bu halde, yani erzaktaki tecelli-i rububiyet gösteriyor ki; ibtida o zerreler muayyen idiler, muvazzaf idiler, o makamlar için namzed idiler. Güya herbirisinin alnında ve cephesinde “Filan hüceyrenin rızkı olacak” yazılı gibi bir intizamın vücudu, her adamın alnında kalem-i kader ile rızkı yazılı olduğuna ve rızkı üstünde isminin yazılı olmasına işaret eder.
Giysi de, araç gereçler de,
manevî gıdalar da birer rızık
Rızkınız olan ve üzerinde isminiz yazılı elma, zaten size de sıcak geliyor. Beni al diyor adeta size. Pazar yerinde o kadar elmaların içinden seçtikleriniz size, ‘al beni’ diyenlerdir. Üzerindeki isminiz, sizin ona uzanmanızı sağlıyor.
Mağazalar geziyorum. Çok mükemmel elbiseler giyiyor, çıkarıyorum. Bir türlü içim ısınmıyor. Yani beğenmemek için hiçbir sebep yok. Ama alamıyorum. Sonra anlıyorum ki, üzerinde ismim yazmadığı için alamıyorum. Başka bir mağazaya giriyoruz ve yine giyip çıkarırken, pantolon uydu. Gömlek de ‘çıkarma beni’ diyor. Ceket ve kravat bütünlüğü sağlıyor ve içimden ‘tamam’ sesi geliyor. Anlıyorum ki kısmetten öteye yol yok.
Ne alırsanız alın, üzerinde adınız yazılı olanlar sizin.
Şairin ilhamı, yazarın yazıları,
pencerenizin manzarası hepsi nasip
Öylesine gelmiyor hiçbir şey. Şair şiirsiz, yazar yazısız, kısmetsiz. Sevilecek şeyler sevgisiz, görülecek manzaralar, zevkedilecek mânâlar idraksiz, nasipsiz.
Gidilecek yol, gelinecek yol; sevilecek maşuk, maşukun sevgilisi; elde edilecek kazanç, kazancın elde edileni; gözün görecekleri, kalbin sevecekleri, aklın idrak edecekleri, elin dokunacakları, dişlerin tadacakları, hislerin ulaşacakları, ayakların varacakları, kulağın işitecekleri, burnun koklayacakları… hasılı bir şekilde duyumuza dokunan her şey, nasip kısmetten ibaret.
Semt pazarına geç gittiğinizde, adınız üzerinde yazılı limonlar, hurmalar, elmalar; patatesler, domatesler, fasulyeler kaybolmuyorlar. Peki ne oluyor? Sadece biraz hırpalanıyor o kadar.
Şairler, yazarlar, düşünürler, çizerler; (yaratılmış tabiat sizi bekliyor) çiftçiler, esnaflar, sanatkârlar; (işlenecek araç gereçler sizi bekliyor) anneler babalar, ablalar; (duygular tatmanızı istiyor) Ahmetler, Ayşeler, Kenanlar, Necdetler, Sezerler (yiyecekler, içecekler sizi bekliyor) gidin toplayın rızıklarınızı.
Kul olduğunuzu hissedin ve hepsini zevkedin.
Topladıklarınız nasip ve kısmetiniz kadardır.
16.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|