Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 16 Aralık 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

Onu ateşten kurtardıktan sonra, İbrahim “Ben Rabbimin emrettiği yere gidiyorum; O beni doğru yola iletecektir” dedi.

Sâffât Sûresi: 99

16.12.2006


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Hangi hastalık cimrilikten daha büyük olabilir ki?

Câmi'ü's-Sağîr, c: 3, 3833

16.12.2006


Lastikli kanunlar, sahte bir maske

Efendiler,

Çok emârelerle kat’î kanaatim gelmiş ki, hükümet hesabına, hissiyât-ı diniyeyi âlet ederek emniyet-i dâhiliyeyi ihlâl etmek için bize hücum edilmiyor. Belki bu yalancı perde altında, zındıka hesabına, bizim, imanımız için ve imana ve emniyete hizmetimiz için bize hücum edildiğine çok hüccetlerden bir hücceti şudur ki:

Yirmi sene zarfında, Risâle-i Nur’un yirmi bin nüshaları ve parçalarını yirmi bin adamlar okuyup kabul ettikleri halde, Risâle-i Nur’un şâkirtleri tarafından emniyetin ihlâline dair hiçbir vukuât olmamış ve hükümet kaydetmemiş ve eski ve yeni iki mahkeme bulmamış. Halbuki, böyle kesretli ve kuvvetli propaganda, yirmi günde vukuâtlarla kendini gösterecekti. Demek hürriyet-i vicdan prensibine zıt olarak, bütün dindar nasihatçilere şâmil, lâstikli bir kanunun 163’üncü maddesi sahte bir maskedir. Zındıklar, bazı erkân-ı hükümeti iğfal ederek, adliyeyi şaşırtıp, bizi herhalde ezmek istiyorlar.

Madem hakikat budur; biz de bütün kuvvetimizle deriz:

Ey dinini dünyaya satan ve küfr-ü mutlaka düşen bedbahtlar! Elinizden ne gelirse yapınız. Dünyanız başınızı yesin ve yiyecek. Yüzer milyon kahraman başlar feda oldukları bir kudsî hakikate başımız dahi feda olsun! Her ceza ve idamınıza hazırız. Hapsin harici, bu vaziyette, yüz derece dahilinden daha fenadır. Bize karşı gelen böyle bir istibdad-ı mutlak altında hiçbir hürriyet—ne hürriyet-i ilmiye, ne hürriyet-i vicdan, ne hürriyet-i diniye—olmamasından, ehl-i namus ve diyanet ve tarafdar-ı hürriyet olanlara ya ölmek veya hapse girmekten başka bir çare kalmaz. Biz de; “Biz Allah’ın kullarıyız; sonunda yine Ona döneceğiz.” (Bakara Sûresi, 2:156.) diyerek Rabbimize dayanıyoruz.

Mevkuf Said Nursî, Tarihçe-i Hayat, s. 358

Lügatçe:

hürriyet-i vicdan: Vicdan hürriyeti.

şâmil: Kaplayan, içine alan.

zındık: Dinsiz.

erkân-ı hükümet: Hükümet azaları, bakanları.

iğfal: Kandırma, aldatma, gaflette bırakma.

Bediüzzaman Said NURSÎ

16.12.2006


Yaratılıştaki adalet (2)

—Dünden devam—

Hem insanın ne hakkı var ki adalet ve hakkı sorgulasın? Hak etmediği makam ve mevkie gözünü diksin?

Hakkı olmadığı bir şey hakkında hak iddia etsin?

Şimdi hak dediğimiz şey nasıl gerçekleşir insanlar arasında? Gidersiniz bir işte çalışırsınız, emek harcarsınız, vakit harcarsınız, ter dökersiniz. İşin sonunda patrona döner, “Çalıştım, ter döktüm, hakkımı ver, ücretimi öde” dersiniz. Şayet patron emeğinizin tam karşılığını vermez ise, o zaman hak iddia edebilirsiniz.

Peki insanın yaratılıştan dolayı Cenâb-ı Hakka bir hak iddia etmeye hakkı var mı? Biz bu vücudumuzu, hayatımızı, aklımızı, ruhumuzu ve diğer azalarımızı hangi emek karşısında aldık? Bunların hangisi için ter döktük? Elimiz için mi, gözümüz için mi, hayatımız için mi, ruhumuz ve hislerimiz için mi? Hangi şeyimiz için ter döktük? Akıllı ve vicdan sahibi bir insanın bu soruya vereceği cevap, “Ya Rabbi, bu kadar nimetten dolayı sana teşekkür ederim” olmayacak mıdır? Olmazsa, buna nasıl insan denir?

Üstelik Allah bizi yaratırken elimize bir liste tutuşturmuş değildir. “Hayatınızı, duygularınızı, azalarınızı siz seçin” dememiştir ki, listeye bakıp seçtiğimiz değerlerle bize verilen değerleri karşılaştırıp da bir hak iddia edelim.

İnsan hiç hakkı olmadığı bir hakta iddia etmemeli hak.

Adalet tüm incelikleriyle tecellî ediyor mülkte, dikkatli gör, bak. Evet, Cenâb-ı Hak her bir mahlûkunu vücut sahasına çıkarıp, hayatını devam ettirecek her şeyi yaratarak, her hak sahibine hakkını vermiş, adalet-i mutlakasını göstermiştir. Biz insanlar için de hayatı ve hayatın ihtiyaçlarını eksiksiz yaratarak, yine adaletini tam olarak tecellî ettirmiştir. Hikmeti gereği, insanların duyguları inkişaf etsin, insanlar mükemmele ersin, kabiliyetleri açığa çıksın, insan gerçek bir insan olma yolunda yürüsün diye de bazı sosyal farklılıklar yaratmıştır. İnsanlar bu farklılıkları doğru anlayıp, doğru yönlendirdikleri zaman, o zaman gerçek insan olurlar.

Bu noktada sormak lâzım. Kişi hâlâ merhum Sakıp Sabancı’nın çocuğu olmayı ister mi acaba? Zannetmiyoruz. Ama yine de istemeyi düşünenlere hatırlatalım. Merhum Sabancı’nın çocuğu özürlüdür. Zamanında bir programda izlemiştim. Sakıp Ağa diyordu ki: “Çocuğum bir kez bana ‘baba’ dese, şu servetimi vermeye razıyım.” Allah rahmet eylesin, yüreği yanık bir baba olan Sakıp Ağanın bu sözü insanı hem duygulandırıyor, hem de düşündürüyor.

Evet, Allah her şeyi adaletle yaratır, hikmet ile tanzim eder.

Kula düşen görev ise verilen vücut mertebelerinin şükrünü edâ etmektir.

Akla gelebilen bir başka soruya da kısa bir cevap vererek noktayı koyalım.

Soru şu:

“Bir insan düşünün ki Rusya’nın ücra bir köşesinde dünyaya gelmiş. Diğeri ise Mekke’nin Asr-ı Saadetinde, Peygamberin (asm) dizi dibinde. Burada bir eşitsizlik yok mu?”

Hayır! Bir eşitsizlik yok.

Mülkte, adalet en ince bir hikmet içinde tecellî ediyor. Adalet ise şartları göz önünde bulundurarak en doğru kararı vermektir. İmtihan kişiye verilen ve öğretilen bilgiye göre yapılır. Şimdi siz ilkokul şartlarındaki bir çocuğu mühendislik fakültesinin sorularından imtihan edemezsiniz. İşte bu sebeple İslâm uleması dünyanın ücra bir köşesinde, hiçbir şeyden haberi olmayan, hak dinin bilgileri ve teklifleri kendine ulaşmayan bir kişinin o şekilde ölürse kurtulacağı hakkında hüküm vermiştir. Bu meselenin bir tarafı.

Diğer yandan ise yine yaratılışta tam bir adalet var. Çünkü yaratılan her insana akıl, fikir, düşünce, vicdan ve his verilmiş. İnsan, kendisine verilen bu cihazlarla her zaman hakkı aramaya, hakkı bulmaya ve doğruyu yapmaya karşı da meyilli yaratılmış. İnsan, kendisinde bulunan serbest davranma hürriyetini doğru yolda kullanarak her zaman hakkı ve doğruyu bulabilir. Bu noktada Peygamberin (asm) dizi dibinde yetişenin fazladan bir avantajı olmadığı gibi, çok uzak diyarlarda yaratılan birisinin de çok fazla dezavantajı yoktur. Düşünün bir Ebu Leheb’i. Peygamberimizin amcası olmasına rağmen ebedî lânete uğramış, hanımı ile birlikte Cehennemin odunu olmuşlar. Peygamberin amcası olması, hiçbir işine yaramamış. Öte yandan Selman-ı Fârisî, tâ Fars diyarından yalın ayak, baş açık gelip Sahabi olma şerefine ermiş.

Çevremize bir bakalım şöyle. Bu gün yüzlerce Müslüman ailenin çocuğu, Müslüman bir diyarda yaratılmasına rağmen çok büyük sıkıntı içinde. İslâm diyarından uzak dediğimiz bir Yusuf İslâm ise Müslüman olmakla şereflenip İslâm için büyük hizmetler yapıyor.

Netice-i kelâm:

Allah, her insana, hakkı görüp bilecek kadar akıl ve irade vermiş. Adalet-i mutlakasını tecellî ettirmiş. İnsan eğer ki bu akıl ve iradesini hak yolda kullanırsa, iman edip Allah’a güvenirse doğru bir iş yapmış olur. Aksi takdirde ebedî hüsrana uğramaktan kendini kurtaramayacaktır.

Halil AKGÜNLER

16.12.2006


Asâ-yı Mûsâ, Zülfikar ve Sirâcü’n-Nur

“Zülfikar; ilmî geniş bir derstir” (Emirdağ Lâhikası, s. 240)

“Nasıl ki Asâ-yı Mûsâ risâlesi tabiatta boğulanları dalâletten kurtarıyor ve bu zamanda herkese, hususan şüpheye ve inkâra düşenlere lâzımdır ve tiryaktır. Öyle de, Zülfikar, ehl-i imana ve ehl-i ilme ve bilhassa hâfızlara elzemdir. Her bir hâfız-ı Kur’ân, bu mecmuaya bu zamanda şiddetle ihtiyacı var. Kur’ân’ın kırk vecihle i’câzını beyan eden bu eser, her hâfızın elinde bulunmalı” (Emirdağ Lâhikası, s. 155)

“Hem müsadere edilen Zülfikar ve Asâ-yı Mûsâ ve makine için mahkemeye ve zabıtaya deyiniz ki: ‘Bunların nüshalarının teksiri hariç içindir; harice gönderilecektir.’

“Madem şimalde üç devlet Kur’ân’ı kabul edip mekteplerinde ders vermeye başlamışlar. Ve mâdem Hindistan bu hükûmetten iki milyon liralık Kur’ân-ı Kerîm istedi. Ve madem Zülfikar ve Asâ-yı Mûsâ eczalarını iki sene üç mahkemeniz ve filozof âlimleriniz onları tetkik ettikten sonra ittifakla beraatimize karar verip bu kitapları takdir ve tahsin etmişler. Ve madem bu iki kitap, Kur’ân’ın iki keskin kılıcı ve iki parlak hüccetleridir ve en muannidleri de teslime mecbur ediyorlar. Ve madem bu iki eser, dehşetli ve tahripçi anarşistliği yetiştiren, şimalden gelen dinsizlik cereyanına karşı tam mukabele edebilir bir kuvvette olduklarına binler ehl-i tahkik ve ehl-i fen şehadet ediyorlar...” (Emirdağ Lâhikası, s. 203)

“Zülfikar, Asâ-yı Musa ve Siracü’n-Nur feylesofları susturan mübarek mecmualardır” (Emirdağ Lâhikası, s. 270)

“Dört sene hapis çeken mübarek Zülfikar ve Asa-yı Musa mecmuaları benim nazarımda pek fazla kıymettar olduğu için bana elli liralık gönderiniz” (Emirdağ Lâhikası, s. 282)

***

Afyon Mahkemesi başkâtibi bir hatırasında anlatıyor:

“(Bediüzzaman Hazretlerine) ‘Asa-yı Musa ve Zülfikar adlı iki eser yakalamışlar. Bunları soruyorlar?’ dedim. Bu ara beraberimizdeki hakim, savcı, falan hepsi bir şeyler sormaya başladılar. Efendi Hazretleri de umumi olarak Nur Külliyatının muhtevasını anlatıyor, izah ediyordu. Sıra, Asa-yı Musa’ya gelince: ‘Haa,’ dedi, ‘Bu Asâ-yı Mûsâ, Türkiye’deki Müslümanlarla, cenup Müslümanlarının kaynaşıp, sevişip, işbirliği, ruh birliği yapmaları için yazılmış bir eserdir.’

“Nitekim o zamanlar Araplarla Türklerin arası pek iyi sayılmazdı. İstiklâl Harbinde, İngilizlerin, Fransızların desiseleri, oyunları ile birbirlerine kırgındı. Fakat bugünkü halimize bakın, Allah’a şükür, her çeşit münasebette bulunmaktayız.

‘Zülfikar ise, şimalden gelecek Rus anarşisine karşı sed çeken bir kitaptır. Gerek genç, gerek yaşlı, kim olursa olsun Zülfikar’ı okuduktan sonra Rus anarşisine kapılmayacaktır, sed olacaktır’ dedi.” (Son Şahitler, 3. Cild, s. 166)

***

Bediüzzaman Hazretleri Zülfikar mecmuasının başında diyor ki:

“Bu mecmua büyük bir bahçedir. Her adam her meselesini, her meyvesini elde edemez. Ne kadar bilse kârdır. Baştaki kısımdan ehl-i ilim ve âhirki kısımlardan herkes tam istifade edebilir. Bütününü bilemedim diye vazgeçme. Tekrar ile oku...”

16.12.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri

Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004