Mayıs ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaştıkça, siyasette enteresan gelişmeler yaşanıyor. Muhalefet partileri, genel seçimlerin cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce yapılmasını savunurken, belki de bu konuda en son konuşması gereken birisinden ses geldi.
MHP’li heyete “Türkiye’nin ağırlaşan şartları Nisan’da erken seçimi zorunlu kılıyor… Bugüne kadar 3,5-4 yılı bulmamış... Bu, Türkiye’nin rahatlaması açısından önem taşıyor” demiş Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer. Yeni cumhurbaşkanının da yeni Meclis tarafından seçilmesi gerektiğini söylemiş.
“Erken seçim” çıkışlarına Başbakan Erdoğan’dan “sert bir açıklama” geldi. “Hayatında affedersin, iki koyun gütmemiş olanlar, artık diyorlar ki erken seçim. Bizim böyle bir derdimiz yokken, size ne yahu…” derken şöyle devam etmişti. “Efendim bu parlamento, cumhurbaşkanlığı seçimini yapmamalı, yapamaz. Ne demek o, hani siz yasalara sadıktınız. Hani siz anayasaya sadıktınız. Ne oldu, şimdi niye sadakatinizi ayaklar altına alıyorsunuz. Hani siz TBMM’ye saygılıydınız, hani siz demokratik parlamenter sisteme sadıktınız, hani siz demokrasi bağımlısıydınız. Ne oldu size?..” diye devam etmişti.
Bütün bunları duyunca aklımıza şu geldi: Milletvekilliği seçimini de erken yapalım, cumhurbaşkanlığı seçimini de…
Hatta 2001 krizinde bile seçim istenmemişti. Peki şimdi ne oldu da “erken seçim” isteniyor? Yoksa başka hesaplar mı var? Millet gibi biz de merak ediyoruz…
11. Cumhurbaşkanlığı seçimleri için 150 gün kaldı. Yani şafak 150…
***
Mübarek olsun!
Son günlerde siyasetçilerde İnönü’ye sahip çıkma yarışı başladı. Erdoğan, Baykal ve Mumcu İnönü’yü paylaşamıyorlar. Üç lider arasındaki “İnönü polemiği” Tayyip Erdoğan’ın bir gazetede yer alan “kulis açıklamalarıyla” başladı. Limanlarla ilgili AB’ye verilen sözler konusunda devletin zirvesinde yaşanan “bilgi verdi, vermedi” tartışmaları ile ilgili olarak Başbakan içinde bulunduğu durumu İsmet Paşa’nın Lozan’da yaşadıklarına benzetmişti.
İşte bu benzetme CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ı hayli üzmüş olacak ki, aynı zamanda partisinin genel başkanlığını yapan İsmet İnönü’ye sahip çıkıp, kimselere kaptırmama yolunu seçti. “Bir de kendini İsmet İnönü’ye benzetmez mi? İşte bu öldürür adamı, işte bu öldürür. Ben rica ediyorum sayın başbakan İsmet İnönü’nün adını ağzına alırken iyice düşünsün taşınsın, İsmet İnönü’yü rahat bıraksın ve İsmet İnönü’nün adını bir daha ağzına almasın.”
Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu da İnönü’yü referans alan Erdoğan’a yükleniyor. “İsmet Paşa ile bir benzerlik kurarak, övmek istiyorsanız övün kardeşim… Şimdi eğer Kıbrıs konusunda İnönü’den bir örnek vermek gerekiyorsa o, İnönü’yü ‘Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de orada yerini alır’ demeye kadar götüren dirayetli tavrı olmalıydı…”
Görünen o ki, şimdi moda İnönü’yü referans alıp konuşmak…
İnönü’nün tek parti iktidarında yaptıkları ortada dururken, İnönü’nün yaptıklarını kendini referans alanlara lâfımız “mübarek olsun!” olacak…
***
Hayalet mektup…
Geçtiğimiz haftanın bir konusu da Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’a gönderilmek üzere hazırlanan ve emekli generaller ile emekli subayların imzaladığı mektuptu. Mektupta, Genelkurmay Başkanından Cumhurbaşkanlığı seçiminde “aktif rol oynaması” isteniyordu.
Efendim, mektup olayı şu: Ankara’da Merkez Orduevi’nde ülkenin gidişatını değerlendiren emekli general ve subaylar, (aralarında bir de sık sık parti değiştiren eski bir milletvekili de var) Org. Büyükanıt’a bir mektup yazmaya karar veriyorlar. Oturup bir mektup hazırlıyorlar. “11. Cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılacağı bir dönemde zatı âlinizin Genelkurmay Başkanı olmasını yüce milletimiz ve devletimiz için çok büyük bir şans olarak değerlendiriyoruz. Genelkurmay Başkanlığınız döneminde Çankaya’ da anti lâik bir kişinin oturuyor olmasını ve böyle bir talihsizliğin tarihte yer almasını içinize sindiremeyeceğinize olan inancımız sonsuzdur…”
Tabiî mektubu yazan emekli komutanlar, isimlerini açıklamıyorlar. Sonra siyasette girmediği parti kalmayan eski milletvekili bu mektubu bazı gazetelere ve internet sitelerine açıkladı. Ondan sonra bir gümbürtü koptu. Mektup yazılması için toplananlardan bazıları inkâr yolunu seçerken, Genelkurmay Başkanı Büyükanıt, “Bize böyle mektup gönderemezler. Hadlerini bildirir, gereğini yaparım” sözleriyle böyle bir mektubun kendilerine gelmediğini açıkladı.
Anlaşılan mektup hazırlandı, fakat Büyükanıt’a gönderilmedi. Bundan sonra gönderilir mi bilmeyiz, ama bu aşamadan sonra 20 kişiden kimse bu mektubun arkasında duramayacak. Tıpkı, “Ulusal Birlik Hareketi” gibi… Şimdi mektup hayalet gibi ortalıkta dolaşıyor.
Emekli askerlerin komutanlarına böyle bir mektup yazmasını bir derece anlarız, ama halkın oyları ile parlamentoya giren ve şimdi de halkın oyuna talip olan birisinin böyle bir mektubun hazırlanmasında ön plânda olması “demokrasi ayıbı”dır…
Başka da bir söze gerek var mı?
17.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|