Türkiye- AB ilişkilerinde zorlu bir süreç yaşanıyor. 14-15 Aralık tarihinde toplanacak AB liderler zirvesi öncesi her iki taraf da bütün kartlarını açtı.
Avrupa Komisyonu’nun Türkiye limanlarını Rumlara açana kadar, 35 müzakere başlığından sekizinin ertelenmesini “tavsiye” kararı almasının ardından “restleşmeler” yapılıyor. Karar, Pazartesi günü AB dışişleri bakanlarından oluşan Genel İşler Konseyi’nde görüşülecek. 25 ülke de onaylarsa, Komisyon’un tavsiye kararı resmiyet kazanacak. Üye ülkelerden birinin bile kararı kabul etmemesi durumunda ise, son söz 15 Aralık günü Belçika’nın başkenti Brüksel’de buluşacak AB liderler zirvesinden çıkacak. Şimdi taktikler savaşı yaşanıyor.
Başından beri Türkiye’nin AB üyeliği konusunda olumsuz bir tavır takınan Almanya Başbakanı Angela Merkel’in liderler zirvesi yaklaşırken, Türkiye’ye 18 ile 24 aylık bir takvim verilmesi görüşünü ortaya atması, tartışmaları daha da hararetlendirdi. Merkel, bununla da kalmadı, Türkiye karşısında takoz olabilecek diğer liderlerle bir araya geldi.
“Weimar ittifakı ya da üçgeni” diye de adlandırılan Almanya Başbakanı Angela Merkel, Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac ve Polonya Devlet Başkanı Leh Kaczynski, AB Komisyonu’nun tavsiye kararına rağmen, “Türkiye’nin limanları Rumlara açması için süre konulması”nı görüştü. Ancak AB ve Ankara tepki gösterince “süre” kararı alınamadı. Merkel söylemini “yumuşattı.” AB Komisyonu’nun Türkiye ile müzakerelerin bazı başlıklarda askıya alınması yolundaki önerisini desteklediklerini açıkladı. Türkiye’ye verilen sözleri unuttular.
AB içindeki sağduyu sahibi kişiler bu “üçlü”ye tepki gösteriyor. AB Komisyonu, Fransa ve Almanya’dan, Türkiye’nin önüne katı kısıtlama ve tarihler koymak tercihine gitmemelerini isteyerek, bunun bir işe yaramayacağı uyarısında bulundu.
İngiltere’de Lordlar Kamarasının 8 üyesi, Daily Telegraph gazetesinde “Türkiye’ye hakaret” başlığıyla yayınladıkları mektuplarında, “Türkiye’nin AB’yle müzakerelerini kısmen askıya alma kararı Türk halkına bir hakaret” olduğunu belirtirlerken, konunun Kıbrıs meselesiyle izah etmesinin kabul edilemeyeceğini vurguladılar.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “B ve C planlarımız hazır” sözünün ardından KKTC’deki Ercan Havaalanı’nın uluslararası trafiğe ve Magosa limanının doğrudan ticarete açılması karşılığında, Türkiye’den de bir havaalanı ve limanın Rumlara açılabileceğini AB’ye bildirmesi “son dakika sürprizi” olarak değerlendirildi. Türkiye, bir son dakika hamlesi yaptı. Sonuçlarını hep birlikte göreceğiz.
* * *
Öte yandan, bir taraftan aklı-selim ve sağduyu derken, bir taraftan da “kaybeden AB olmaz, Türkiye olur” demek de hatalı olmuştur. Çünkü, Türkiye’nin AB serüveninde kaybeden aynı zamanda Türkiye olacaktır. AB üyeliği ekonomik iyileşmeler yanında, temel insan hakları konusunda bugüne kadar yapılan adımlarda geriye gidiş olabilir. Neticede bu pazarlıktır, pazarlığı iyi yapanın kazanacağı bir durumdur. Bu pazarlıkta duygusallık bir kenara atılıp, diplomatik yollar sonuna kadar zorlanmalıdır. Şimdi olduğu gibi, Türkiye başta İngiltere gibi AB üyeliğini isteyen ülkelerle diyalogu sıklaştırmalıdır.
Tabiî, bu pazarlık yapılırken karşılıklı restleşmeler her iki tarafa da kaybettireceği gibi, bu yoldaki tren kazasının da kimseye bir yararı olmaz.
Türkiye, “Kıbrıs sorunun çözüm yerinin Birleşmiş Milletler” olduğu tezini her platformda dile getirmelidir. Çünkü Türkiye, Kıbrıs’ta çözüm konusundaki üzerine düşeni yapmıştır, Rum tarafı ise yan çizdiği halde bir tarihî hata yapılarak sorun çözülmeden AB üyesi yapılmıştır.
AB, kendi içinde 25 üyeden biri olan Kıbrıs Rum kesiminin çözüme yanaşmasını sağlamalı, aksi halde Türkiye’nin önüne olur olmaz yerde “takoz” olabileceğini dikkate almalıdır. Türkiye bu yolda Rum takozu ile uğraştırılmamalıdır. Çünkü bu takoz, treni durduracağı gibi, tren kazalarına da neden olabilir…
Bir başka takoz da Merkel ve Chirac takozudur. Çünkü, Merkel daha önce de Türkiye’nin müzakerelere başlama kararı sırasında Türkiye’nin önünü tıkamak için takoz koymuştu.
Türkiye içinden AB üyeliğine “takoz” olanlar da bu duruma hayli sevindi. “Bak gördünüz mü biz demiştik” şeklinde seslerini yükseltmeye başladılar bile…
AB’ye bu takozları bir daha ortaya çıkarmamak üzere çöplüğe atmak yakışır. Bunu yaptığında Türkiye içindeki AB karşıtlarının takozunu da önlemiş olacaktır.
Türkiye’nin AB’ye üyelik süreci, bu ve benzeri, hatta daha da şiddetli tartışmalarla geçebilir. Bunun için önceden tedbirler alınmalı, plânlar günlük değil, uzun süreli yapılmalı. Çünkü Türkiye AB üyesi olmazsa, hem Türkiye, hem de AB kaybeder…
09.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|