Rus diyarında bir kahraman (2)
—Dünden devam—
Esirler ise adeta sıraya geçmiş, özür dilemesini istiyorlardı Bediüzzaman’dan.
“Arkadaşlar, ahirete gitmek için bana bir bilet lâzım. Ben dinimin izzetini ayaklar altına almam. Ne yaparsanız yapın özür dilemem, ısrar etmeyin”
Çelikten daha sert bir iradenin tezahürüydü bu sözler. O anda Bediüzzaman’ın yerine yirmi kişi idam edilecek dense koğuş tümden ayağa kalkar, kendilerini feda etmek için sıraya geçerlerdi. Ama ya şimdi? Elleri kolları bağlı, hiçbir şey yapamıyorlardı. Karar verilmişti bile.
Göstermelik karar önüne geldiğinde Nikola Nikolaviç, tereddüt geçirir gibi oldu:
“Ya haklıysa, ya gerçekten dininin emrettiklerini yapıyorsa?”
Ama duyguları, merhametten kaynaklanan bütün tereddütlerine galip geldi.
“Hayır! O Rus Çarına hakaret etti. Cezasını çekmeli!”
Daha fazla düşünmeden onayladı kararı.
“Komutan! İnfaz hemen yerine getirilsin”
“Emredersiniz” diyen kamp komutanı sür’atle işe koyuldu. Vicdanı bu kararı kabul edemiyordu, ama ne yapsın? Başka çaresi yoktu. Emir demiri keserdi.
Kamp komutanı sür’atle infaz hazırlığı için uzaklaşırken, birden Nikolaviç’te garip şeyler olmaya başladı. İçini bir sıkıntı aldı.
Bu sıkıntıdan kurtulmanın bir tek çaresi vardı. O da infaz hazırlıklarını ve infazı yerinde izlemek. Sert adımlarla infaz yerine doğru yürüdü. Koğuşun üst kısımlarındaki gözlem yerinden hadiseyi izlemeye başladı.
“Biraz sonra Bediüzzaman idam edilir, bu iş de biter” diye düşündü.
Kamp komutanı emri Bediüzzaman’a tebliğ ettiğinde infaz resmen başlamış oluyordu. Bu hali uzaktan seyreden Nikolaviç bir an ümitlendi. Hayat güzel, ölüm kolay değildi. Belki de şimdi pişman olacaktı. Özür dileyip, bağışlanma isteyecekti. Fakat bu düşünceleri uzun sürmedi. Bediüzzaman’ın yüzündeki kararlılık, tâ uzaktan fark ediliyordu.
“Demek ölümü tercih ediyor ha. Dini ve inançları uğruna ölmeyi. Nasıl bir inanç bu böyle? Hayatını hiçe sayıyor”
Kamp komutanının askerlere “Hazır olun” işareti vermesiyle yine hafakanlar basmaya başlamıştı Nikolaviç’i. Hükmün kesin olduğunu anlayan esirler ne yapacaklarını bilememenin şaşkınlığı içinde, üzüntüden yürekleri lapa lapa dökülüyordu. Derin bir üzüntü içine düşmüşlerdi.
Bediüzzaman onları teselli etti.
“Arkadaşlar metanetli olun. Başınız dik durun. Ben zaten Resûlullaha (asm) gitmeyi arzu ediyorum. Bana bir bilet lâzım. Zalim eliyle gidersem iki şehit sevabı kazanırım”
Bu hali uzaktan seyreden Nikolaviç, dillerini bilmese de konuşmanın mahiyetini anlamıştı. Esirlerin bir anda başları dik bir hal almasından tavsiyenin yerini bulduğunu da.
Tam bu sırada Bediüzzaman ile göz göze geldiler. Mesafe uzaktı, fakat karşısındaymış gibi hissetmişti o bakışları. Bir anda sıkıntı bastı kendisini. Kamp komutanı Bediüzzaman’a son arzusunu sorduğunda biraz rahatladı. Şimdi bir çok şey isteyecek, belki bu şeyleri bulmak uzun sürecek, kendisi de çekip giderek bu halden kurtulacaktı.
Beklentileri boşa çıkıyordu. Hiçbir şey istememişti Bediüzzaman. Bir ibrik su istemiş, koğuşun köşesinde abdestini almaya başlamıştı.
“Tamam, durum belli oldu. Şimdi abdest alacak, sonra namaza duracak. Belli ki namaz saatler sürecek, belki de böyle kurtulmayı deneyecek. Son arzusu ya.”
Bediüzzaman namazı normalden kısa tutmuştu. İnfaz yerine doğru ilerlerken zaman durmuştu adeta. Bediüzzaman her adım atışında, Nikolaviç’in sıkıntısı biraz daha artıyordu. Bir an idam olunan kişinin kendisi olduğunu düşündü.
Bediüzzaman idam mangasının önüne gelip durduğunda, kamp kumandanı üzgün bir dille “Gözünüzü bağlayayım mı efendim?” diyebildi ancak.
Bediüzzaman tebessüm etti:
“Hayır, ben gideceğim âlemi seyrederek bu dünyadan ayrılmak istiyorum”
Bu son söz demekti. Artık her şey kesindi. İnfaz uygulanacaktı.
Kamp kumandanı üzgün, dört-beş adım geri çekildi.
“Rahat!.. Hazır ol!..” sesleri duyulduğunda Nikolaviç’in sıkıntısı dayanılmaz bir hal almıştı. Sanki idam edilen kendisi idi. İdam emrini veren de Bediüzzaman.
Kamp komutanının “Tüfek omuza, nişan al!..” emrini duyunca, bağırarak askerlere doğru koşmaya başladı.
“Durun… Durun… Durun…”
Askerler sanki bu emri bekliyorlarmış gibi daha ilk kelimeyi duyunca indirmişlerdi tüfeklerini.
“Durun, indirin tüfekleri!”
Bediüzzaman’ın karşısına geçip;
“Lütfen beni affediniz, bu hareketinizin dininizin emri olduğuna inandım” diyebildi.
İslâmın izzeti, Osmanlının haysiyeti için hayatını feda eden Bediüzzaman’ın bu harika kahramanlığı, günün bütün kötü izlerini silip götürmüştü. O gün, esirler için bir bayram gününe dönmüştü. Allahu ekber sadaları, semanın aktarında dalgalanırken iman küfre bir kez daha galip geliyordu.
İşte Bediüzzaman Hazretlerinin, tahakkümlerine karşı boyun eğmediği ve beş para ehemmiyet vermediği dehşetli dört komutandan birisi bu Nikola Nikolaviç’tir.
—SON—
|