Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 20 Aralık 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

Irak’ta 3-S Projesi



IHH’nın düzenlemiş olduğu bir tanışma toplantısı çerçevesinde Şehzade Mehmet Lokantası’nda Irak Türkmen Adalet Partisi Başkanı Enver Bayraktar’ı ve beraberindeki heyeti dinledik. Gayet yararlı ve faydalı bir toplantı oldu. Kaya Ramada Oteli’nde düzenlenen ‘Irak Halkına Yardım’ toplantısı masaya yatırıldı ve değerlendirildi. Sonuç bildirgesinde, Safevi ifadesi gibi ifadeleri benimsemediklerini aktardılar.

Gerçekten de belki de Safevi veya Mecus tabirleri maksadı aşan tabirler. Kutuplaşma ve zıtlaşmayı daha da artırabilir. Bununla birlikte bu isme itiraz edenler bile İran’a işaretle Irak’ta bir komşu ülkenin projesinden bahsetmektedirler. Sarahat dili yerine remz dilini kullanıyorlar. Ama Adnan Düleymi gibiler kinaye dili yerine sarahat dilini yeğliyor. Irak Halkına Yardım Konferansı sonuç bildirgesini iyi tetkik ettiğimizde karşımıza Irak’la ilgili 3-S projesi çıkıyor. Bunun karşısında da Meşruu’l vatani denilen milli proje var. Fazla meraklandırmamak için bu 3-S projesinin açılımıını yapalım. Salibi, Safevi ve Sihyoni projeleri.

Salibi/Haçlı remzinden maksat işgalci Amerikan birlikleri ve Irak’taki Amerikan varlığıdır. Safevi projesinden maksat da işgalle birlikte zımni olarak Irak’a sızan İran nufuzu ve ağırlığıdır. Diğeri de Siyonist proje. Milli proje hariç üç proje de başlangıçta birbirine geçişli idi. Bundan dolayı işgal sırasında üç gücün de zımni olarak birlikte hareket ettiklerini ve işgal sonrasında da ülkede üç ülkenin nufuzunun arttığını görüyoruz. Salibi-Siyonist proje özünde laik kesimlere ve etnik ayrılıkçılara dayanıyordu. Bundan dolayı, Neoconlar başlarda Türkiye’nin Irak’a örnek veya model olmasını önerdiler. Ama Neoconlar AKP modeline de sıcak bakmıyorlardı. Onu laikçilikten ziyade sünnilikle bağdaştırıyorlardı. İlhan Selçuk gibiler bile başlarda bu yaklaşıma teşne olmular. Mezhepçi yaklaşım konusunda ise Salibi-Safevi projesi geçişli idi. İşgalin başında zımni olarak birlikte olan bu projeler zamanla birbirinden ayrışmaya başladı. Salibi—Siyonist projeyi Irak’ın kuzeyindeki ayrılıkçı etnik yapı temsil ederken geçişli projeyi de başlarda Türkiye’de Soli Özel ve Cengiz Çandar gibilerin savunduğu teşeyyü politikası temsil ediyordu. Kürtleştirme ABD’nin asıl, teşeyyü ise yedek stepnesi idi. İşgal sırasında çıkarları aynı olan bu gruplar zamanla ayrışmaya başladılar. Enver Bayraktar’ın da ifade ettiği gibi aslında, hesap hatası yapan ABD başta Sünni hakim gücü karşı Kürtleri ve Şiileri kullanmak istemişti. Bunlar ortak direniş iradesini kırmışlar ve işgali kolaylaştırmışlardı. Mezhep kavgası da Mısır’dan sonra Arap dünyasının en büyük gücü olan Irak’ı tarumar ediyordu. Bundan dolayı bir Siyonist olan Gardner’e dostu Ariel Şaron Irak ordusunu lağvetmesini tavsiye etmişti. Şiiler de Baas kompleksinden dolayı bunu istemişlerdi.

***

Mezhep çatışmaları başta ABD’nin işine gelse bile yangının ortasında kendisi de kalmıştı. Enver Bayraktar’a göre, bu politika amacını aşmış ve ABD için bataklığı daha da derinleştirmişti. Hâlâ İsrail’in işine yaradığından şüphe edilemez ise de mezhep yangını işgalcileri de dağlamaya başladı. İran bu mezhep çatışmasının neresinde? Bu konuda kafalar karışık. Mukteda Sadr’ın güçlü olduğu Sadr semtinde 200 kişinin ölümüne yol açan bombaların ve silahların İran’dan gelmesi kafaları iyice karıştırdı. Irak’ın yangın yerine dönüşmesi ve ABD’yi burada mıhlamak ve kontrol etmek İran’ın da işine geliyor. Ama işgalden sonra Sünnilerle yolu ayrılıyor. Bu açıdan, İran’ın burada çifte politika izlediği müsellem bir hakikattır. Nejad’ın da direnişi tebrik etmesinin gösterdiği gibi (19 Aralık 2006 konuşması) Tahran, ABD’ye karşı direnişe olumlu bakarken ve edebi olarak desteklerken; kendi projesi için kayırdığı Şii milisler ve partiler ise direnişi tekfircilik olarak değerlendiriyorlar.

Dolayısıyla mesele bulamaç haline gelmiş ve kartlar tamamen birbirine karışmış durumda. Aslında baştan beri Şiilerle Sünniler arasında bir rol dağılımı olabilirdi. Birisi siyasi yönden diğeri de silahlı olarak aynı gayeye ulaşmak için hareket edebilirlerdi. Ama dar düşünce ve taifi çıkarlar bunun önüne geçmiştir. Hekim ve Kaide anlayışı baştan beri bu rol dağılımına imkân vermedi. İki tarafın aşırıları da mezhep kavgasına dolu dizgin gittiler. Halbuki Şiiler de biliyor ki, ABD’nin Irak’tan sadece siyasi projelerle çıkması mümkün değildi.

***

Bu üç ‘S’ Projesinin tamamı da bölücü ve parçalayıcıdır. ABD ve Siyonist proje, Irak’ı etnik ve mezhebi olarak bölgelere ayırmaya matuf bölücü bir projedir. ‘Safevi’ projesi ise ister istemez mezhep esaslarına dayalı ayırıcı ve taifiyye projesidir. Buna mukabil tek birleştirici proje meşru’l vatani denilen milli projedir. En azından Irak’ı mezhebi ve etnik unsurlara göre bölücü bir proje olmaktan uzaktır. Kaide’nin projesi de aynen teşeyyü projesi gibi bölücü bir projedir. Bütüncül olmayan anlayış ve siyaset ister istemez bölücü olmak durumundadır. Bu anlamda, teşeyyü projesi İran hakimiyetinde sadece Şiileri biraraya getirme amacını taşıdığından dolayı kapsayıcı olmaktan uzaktır ve Irak’ın dokusunu baştan sona ayrıştırıcı bir özelliğe sahiptir. Şii ve Sünnileri ortak potada buluşturan kabile yapısını bile ayrıştırmaktadır. Taifiyyecilik bu mânâda dine dayansa bile ırki esaslara dayanan kabilecilik anlayışından bile daha geri ve gerici ve daha fazla bölücüdür. Zira Irak’ta kabile çerçevesi Şiisini ve Sünnisini biraraya getirirken mezhepçi veya taifiyeci anlayış orktak kabile dokusunu bile çatlatmaktadır.

Dolayısıyla teşeyyü anlamında Safevi projesi, Irak’ı baştan sona hem milli olarak hem de dini olarak ayrıştırıcı bir özelliğe sahiptir. İran açısından velayeti fakih doktrini zararsız olsa bile (bu dahi tartışılır zira Farabi’nin filozofların yönetimini çağrıştırmaktadır) Irak’ta tamamen bölücü bir mahiyet kazanmaktadır. Şii-Sünni parçalanmasına neden olduğu gibi Şiilerin de kendi aralarında inkisamına neden olmaktadır. Bundan dolayı, Irak’ta tek toparlayıcı, bütünleştirici proje uzlaşmaya dayalı milli projedir. Dış tesirleri dengeleyici rolüyle de buna dışarıdan en fazla katkıda bulunacak ülke Türkiye’dir. Burada Türkiye’nin rolü Neoconların çizdiği gibi BOP çerçeveli değil Osmanlı zaviyeli olmalıdır.

Rebii Hafız’ın dediği gibi, bu bize arizi ve geçiş döneminden sonra tarihin şizofrenisinmi ve anakrosisini de aşma fırsatı sağlayacaktır. Türkiye kendisine bağlanan ümitleri kıymetlendirmelidir.

20.12.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (19.12.2006) - Mezhepçilik, anti mezhepçilik

  (18.12.2006) - Ulusal Uzlaşma Konferansı

  (17.12.2006) - Türkiye’nin zamanı geldi - 2

  (16.12.2006) - Türkiye'nin zamanı geldi-1

  (15.12.2006) - Said Şaban’dan Fethi Yeken’e

  (14.12.2006) - Bize böyle Yahudi gerek

  (13.12.2006) - Duisburg’a vuran Sultanahmet gölgesi

  (12.12.2006) - Minare ile çankulesi (1)

  (11.12.2006) - Duâ mı, meditasyon mu?

  (10.12.2006) - Abdullah'ın hürriyeti

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri

Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004