İnsanın yaşama, inanç ve düşünce, mal-mülk edinme, öğrenim görme, seyahat etme gibi hak ve hürriyetleri vardır. İnsan bunlarla vardır âdetâ.
Başta İslâm olmak üzere insana ciddî anlamda değer veren bütün demokratik sistemler hak ve hürriyetleri her şeyin önüne alırlar.
Hak ve hürriyetleri hiçe sayan rejimler baskı rejimleridir. İnsanın kendince yaşayabilmesi, kendini ifade edebilmesi gibi en tabiî hakkı âdetâ bağış ve lütuf sayılır böyle sistemlerde.
İnsanı kâinatın merkezine oturtan İslâm, insanın hak ve özgürlüklerine çok büyük bir önem verir. Cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış birisini öldürmeyi, bütün insanları öldürmüş gibi, masum birinin hayatını kurtarmayı da bütün insanların hayatını kurtarma gibi görür.1
Peygamberimiz (a.s.m.) “Allah katında dünyanın harap olması, bir Müslümanın haksız yere öldürülmesinden daha önemsizdir,”2 “Bize silâh çeken bizden değildir”3 buyurur.
Hatta bir savaşta bir düşmanın Kelime-i Şehadet getirdiği halde öldürülüşünü duyduğu zaman şiddetle öfkelenmiş, Sahabînin, “Korkudan Kelime-i Şehadeti getirdi” demesine karşılık, “Kalbini yarıp baktın mı?” demişti.
Gayr-i müslim de olsa masum bir insanı öldürmek caiz değildir. Anarşi, terör, bozgunculuk Müslümanın şiddetle kaçınması gereken hususlardandır. “Hakikî bir Müslüman, samîmî bir mü’min hiçbir zaman anarşiye ve bozgunculuğa taraftar olamaz. Dinin şiddetle menettiği şey, fitne ve anarşidir. Çünkü anarşi hiçbir hak tanımaz”4 diyen Bediüzzaman, anarşi ve törere o kadar karşı idi ki Afyon Mahkemesinde savcı, “Altı yüz bin fedâkâr talebesi var. Beş yüz bin nüsha Risâle-i Nur’dan neşretmiş, belki âsâyişe zarar gelir” dediği zaman Bediüzzaman dayanamamış, “Mâdem altı yüz bin fedâkâr talebesi var. Bu on beş senedir bana bu kadar zulüm ediliyor. Birtek vukûâtı hiçbir zabıta ve mahkeme gösteremedi” dedikten sonra da, “Ey müdde-i umûmî! Eğer bin müdde-i umûmî, bin emniyet müdürü kadar âsâyişin teminine Risâle-i Nur hizmet etmemiş ise Allah beni kahretsin. Siz de bana ne ceza verirseniz verin”5 diye haykırmış, savcı da susmak zorunda kalmıştı.
Kısaca samîmî bir Müslümanın anarşi ve teröre girmesi ve taraftar olması mümkün değildir.
Dipnotlar:
1. Maide Sûresi: 32. 2. Neseî, Tahrim: 2; İbni Mace, Diyet: 1. 3. Buharî, Fiten: 7; Müslim, İman: 164. 4. Tarihçe-i Hayat, s. 566. 5. Emirdağ Lâhikası, 2:449.
20.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|