Bugün Şii yayılmacılığın itici gücü Ehl-i beyt muhabbeti ile birlikte; Lübnan’da İsrail karşıtlığı İran’da ise Amerikan karşıtlığıdır. Irak’taki tutum ise her iki cephedeki mücadelenin seyrini maslahatçılığa dönüştürüyor ve bu da mücadelenin mahiyeti ve mihveri noktasında soru işaretleri oluşturuyor. Geçmişte, Hareketü’l mahrumiyn hareketinde olduğu gibi Şiilerin mücadeleleri milli eksenli idi veya ulus devletler içinde Şiilerin yerini iyileştirme amacını taşıyordu. İran devrimi ve velayet-i fakih doktrini ile birlikte mücadelenin ekseni yön değiştirdi. Şii bağlamında daha evrensel bir zemin kesbetti. Şiilerin aynı merkeze bağlılığını esas alan ve haliyle milli sınırları aşan bir Şii dayanışması görüntüsü vermeye başladı. Bu da geleneksel yapıyı çözücü bir nitelik arz ediyor. Hem ulusçu yapıları atomize ederken, hem de Şii-Sünni dengelerini sarsıyor.
Velayet-i fakih anlayışı Şiilik içindeki geleneksel yapıları da çözüyor. Geleneksel merciiyetin yerini velayet-i fakihin alması gündeme geliyor ve mercilerin istiklaliyeti tehlike ve tehdit altına giriyor. Bundan dolayı, Şii-Sünni saflaşması ve kamplaşmasının yaşandığı Irak’tan maada yoğun bir Şii nüfusuna sahip Körfez ülkeleri de diken üzerinde bulunuyor.
Velayetçi çizginin bir başka ifadesi de ‘meddü’ş şii’dir. Çünkü ‘velayeti fakih’ pratik olarak Şii yayılmacılığın bir aracıdır. Kimilerine göre bugünkü Safeviliğin bir başka ifadesidir. Şu bir gerçek ki, modern Şiilik yayılmacılığının çıkış ve hareket noktası İran devrimidir. Devrim hem geleneksel kalıpların evrimini sağladı, hem de Şiiliğe modern boyutlar getirdi. Özünde ise elbette Şii asabiyeti kaldı ve yerini korudu. İran devriminin getirdiği yenilikler arasında sol/sağ kamplaşmasının ve tezadının yerini mustazaf ve müstekbir tabirlerinin almasıdır. Hatemi ve Yenilikçi kanat ile birlikte, velayet anlayışından kaynaklanan bazı baskı ve sıkıntılar nedeniyle bu kavramlar da demode oldu. Mustazaf ve müstekbir tabirlerinin yerini ilerici-gerici fıkıh aldı. Yenilikçilere göre Muhafazakârların temsil ettiği fıkıh anlayışı gerici fıkıh anlayışıdır. Buna mukabil kendilerinin temsil ettikleri fıkhi anlayış ilerici fıkıh anlayışıdır.
***
Geleneksel merciiyet ile velayet-i fakih doktrini arasındaki çatışma gibi velayet-i fakih anlayışıyla milli çizgiyi temsil eden akım arasında da anlaşmazlık var. Bu anlamda, Ayetullah Fadıl Maliki gibiler velayet-i fakih doktrinine karşı çıkıyorlar. Adları fazla duyulmasa bile Irak’ta bu anlayışı temsil eden yüksek Şii din adamları veya uleması var. Fadıl Maliki’den maada Cevad Halisi, Şeyh Hasan Müeyyed, Şeyh Ahmed Bağdadi ve Seyyid Mahmud el Haseni bu akım ve çizginin baş mümessilleridir. Bu akımın temsilcileri velayet-i fakih ve dışarıdan gelen projelere mesafeli olduklarından dolayı rahatça Sünnilerle aynı çizgide buluşabiliyorlar. Bu, geçmişte Emced Zehavi gibilerle Şii uleması arasındaki dostluk ve buluşma gibidir.
***
Velayet-i fakih çizgisi aslında Şia’da revizyonist bir çizgidir. Ne ilginçtir ki, Tahran’da yapılan Holokost Konferansında İran’ın Şiilikte temsil ettiği revizyonist çizgi ile, Yahudilikte tam tersi bir çizgiyi temsil eden ve revizyonist anlayışı reddeden klasik Ortodoks Yahudiliğinin temsilcileri olan hahamların biraraya gelmeleri garip bir bileşkeyi ve içinde böyle bir tezadı barındırmıştır. Halbuki Ortodoks hahamların Fadıl Maliki gibilerle birarada olması daha tutarlı olurdu. Kaderin garip bir cilvesi. Buna mukabil, Şiilikteki aynı gelenekçi çizgiyi temsil eden Fadıl Maliki gibiler de Irak’lı Sünnilerle biraraya gelebilmektedir. Bu revizyonist çizgi Mehdi’ye tekaddüm ederek Mehdi adına misyon yüklenmiştir. Siyonizm de öyledir. Yahudi mesihçiliğinin revizyonizminden doğmuştur. İkisi de yayılmacı bir karakter arzetmektedir. Başkalarına hakkı hayat tanımayan; istikametleri zıt, ama yöntemleri aynı olan telakki ve anlayışlardır. Tarihte Mehdici hareketler daima yıkıcı olmuştur. Ebu’l Hasan en Nedevi, İmam Rabbani ile ilgili kitabında bunu tafsilatlıca anlatır. Gnostisizm veya irfanla Mehdicilik anlayışının buluşması ateşle barutun biraraya gelmesi gibidir. Rahmetli Ayetullah Humeyni’nin ‘Fusus el Hikem’ şerhi gibi kitapları da göstermektedir ki o da ruşeniyye veya işrakiyye denilen bir irfan ekolünü temsil etmekte idi. Bu çizginin geleneksel tasavvufî ekolleriyle örtüşen ve ayrışan noktaları var.
22.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|