Ne yazık ki, yanlışta ısrar eden bazı medya grupları, milleti yanıltmaya ve akıl karışıklığına sebep olmak için durmaksızın çalışıyor. Yaptıklarını görüp, “Bir kısım medya, 28 Şubat sürecine su taşıyor” dedikçe de bu tesbitten rahatsız oluyorlar. Peki, yapılanları başka türlü tarif etmek mümkün mü?
Çok satmakla övünen bir gazetenin, imza attığı habere bakalım: “Tesettür faciası” (Hürriyet, 17 Aralık 2006) başlığıyla manşetlere taşınan haberin ‘özü’nün yalan olduğu ortaya çıktı. İlk haber ve devam eden günlerdeki ayrıntılar bir yana bırakılacak olursa, gazetenin iddiasının temelini “Başörtülü bir doktorun, sırf erkek olduğu için bir hastaya ultrason çekmediği” oluşturmuştu.
Peki, gerçek neydi? Gerçek, ultrason çekmediği iddia edilen doktor ya da teknisyen her ne ise; başörtülü değildi! Tekrarlayalım: Bütün ayrıntılar bir yana, ortada ‘başörtüsü/tesettür’ kesinlikle yoktu!
Gelişmelerden anlaşıldı ki, haberde iddia edilen pek çok başka nokta da yanlıştı. Haber baştan aşağı, ‘neresini düzeltelim’ dedirten bir haber. Ortada başörtüsü yok, üstelik iddia edilen saatteki nöbetçi doktor bayan değil vs.
Haberin bina edildiği ‘tesettür’ün ortada olmadığı anlaşılınca ‘en çok satan gazete’nin ne yapması gerekirdi, ne yaptı? Tabiî ki, hiçbir şey olmamış, ‘yalan’ habere imza atmamış gibi yayınını sürdürdü. İlk haberinin üzerinden 4 gün geçtikten sonra bile, dikkatleri başka yöne çekip; yaptığı yalan haberi unutturmaya çalıştı. Neymiş, hastahane başhekimi ‘ilgili rapor’un varlığından Hürriyet sayesinde haberdar olmuş! (20 Aralık 2006) İyi de, meselenin özü bu değil ki! Nerede özür, nerede hatadan dönme fazileti?
Aynı grubun diğer bir gazetesi de, hataya kılıf aramaya çalışıp şöyle yazmış: “(...) Olayın ‘diyalog eksikliğinden’ kaynaklandığı tesbitinin yapıldığı öğrenildi. Olayda adı geçen ve tesettürlü oldukları iddia edilen radyologlar(ın) (...) hastahanede perukla çalıştıkları ortaya çıktı.” (Milliyet, 20 Aralık 2006)
Olay, ‘diyalog eksikliği’nden değil, kasıtlı olarak yapılan ‘yalan’ bir haberdir. Eğer, diyalog eksikliğinden olmuş olsa, hatanın anlaşılması üzerine hatadan dönülür ve milletten özür dilenirdi. Böyle bir şey yapılmadığına ve hataya ‘kılıf’ arandığına göre hadiseyi iyi niyet ve ‘diyalog eksikliği’yle izah etmek mümkün değildir. “Diyalog eksikliği”nden bahsedilen haberde bile, ilgili doktorların ‘peruk’ taktığı ifade edilmektedir ki bu bile yeni bir 28 Şubat süreci haberidir!
“Millete rağmen, millet için haber” anlayışı elbette bu günün meselesi değildir. “Bir kısım medya” bundan önce de onlarca, yüzlerce yalan habere imza attı, maalesef bundan sonra da imza atacak. Çünkü niyet ve hedef haber vermek değil, milletten destek bulamayanlara destek vermektir.
Hürriyet’in imza attığı ‘testis’ haberi geri tepmiş oldu. Ama mutlaka belli merkez ve mahfillerde yeni haber hazırlıkları vardır. Bundan sonra da yalan haberler devam edebilir. Çünkü onların varlık sebepleri maalesef budur. Hem, önümüzde ‘yalan haber’lerin revaç bulabileceği iki önemli seçim var. 2007 seçim yılı olduğuna göre yalan haber bombardımanına maruz kalabiliriz. Şimdiden hazırlıklı ve ihtiyatlı olalım. Servis yapılan her habere hemen inanıp hayata düşmeyelim, haberleri tahkik edelim.
Kartele buradan seslenelim: Sıradaki yalan haber gelsin!
22.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|