Son sözü en başta söyleyelim: Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî Hazretlerini hakkıyla tanıyıp, tanıtamadık. Onu tanıyıp tanıttığını iddia edenler de, Hz. Mevlânâ’yı sadece ‘sema gösterileri’yle sınırlı tutmaya çalıştı.
Oysa Hz. Mevlânâ, zamanının ‘müceddid’i, yani İslâmı günün şartlarına göre insanlara yeniden anlatmakla vazifeli büyük bir âlimdi. Biz ise, onu sadece bir iki ‘vecize’siyle bilmeyi ‘tanıma’ olarak anladık.
Hz. Mevlânâ’nın eserlerini Japonca’ya çeviren ve “(Hz.) Mevlânâ’ya saygı gösterilmesini istiyorum” diyen Yumiko Kase, şöyle demiş: “Japonya’da bildiğiniz üzere bundan 11 sene önce insanları ölüme götüren bir tarikat ortaya çıkmıştı ve büyük olay olmuştu. Eğer onun adı tarikatsa, Mevlânâ bir tarikat değil. Kötü insanları ayrı tutmak gerekir. Mevlânâ için gerçekten saygılı olmak, dikkat etmek gerekir.” (Haftalık, 7-13 Aralık 2006)
Japonya’dan “Şeb-i Arus”a (Her yıl 17 Aralık’ta kutlanan Hz. Mevlânâ’nın ölüm gecesi) ilgi olup olmadığıyla ilgili bir soruyu da cevaplandıran Kase, ilgililerin kulaklarını çınlatmış: “Var ama yapılan çağrılar yetersiz. Japonya’da bu seneki Şeb-i Arus için Mevlânâ Derneği binlerce poster göndermiş. Üzerinde yine Japonca sözler var. Ancak yine hata dolu. Çoğu saçma sapan ve anlamsızmış. Hepsini toplatmak zorunda kalmışlar. Neden kimseye danışılmadan, bir Japon’a gösterilmeden böyle işler yapılıyor? Çok özensiz hareketler bunlar, çok yanlış.”
Hz. Mevlânâ ile ilgili kitapların zaman zaman bütün dünyada ‘en çok satanlar’ listesinde yer aldığını düşünürsek, üzerimizdeki yükün belki farkına varabiliriz. Doğru tanıtmak için, önce doğru tanımak lâzım. Bu seneki “Şeb-i Arus” inşallah buna vesile olur...
*
Ekran temizliği mümkün mü?
Televizyonla haşir-neşir olanların da TV’lerden şikâyet ettiği bir dönemde yaşıyoruz. TV’lerden şikâyet edenler listesine spiker Saba Tümer de katılmış.
RTÜK’ün başlattığı ‘temiz ekran’ kampanyasına, reklâm veren firmaların da destek olması gerektiğini hatırlatan Tümer, “Reklâm veren firmalar bazı kararlar almalı. (...) Varoşları eğitmemiz gerekirken, bu programlar yüzünden biz varoş olduk. Zaten o reklâmların geri dönüşü olmuyor ki. Çünkü hedef kitle onlar değil. Onlar yine gidip pazardan alış veriş yapıyor. Reklâmı reytinge göre veriyorlar ama hedef kitlelerine ulaşmış olmuyorlar. Bence ekran temizliği kampanyasıyla aynı anda reklâm temizliği kampanyası da başlamalı ki gerçekten temizlik olsun. Marka sahiplerinin bu gidişe bir ‘dur’ demesi lâzım.” (Haftalık, 7-13 Aralık 2006)
“Ekran temizliği”nin mümkün olup olmayacağı ayrıca tartışılabilir. Ancak, reklâm veren firmaların; TV’lerdeki bazı programların yola gelmesi için millet menfaatine uygun kararlar alması mümkün ve gereklidir. Her ne kadar ‘gizli ürün reklâmı’nın yapılması yasak ise de, bazı dizilerle bu yola müracaat edildiği söylenebilir. Öyle olmasa bile, TV programlarının aldıkları ‘izlenme oranı nisbeti’ne göre ve buldukları sponsorlarla yollarına devam edebildikleri ortada. Bu bakımdan, ‘dürüst’ firma ve markaların; destek oldukları TV dizilerine çok daha fazla dikkat etmeleri beklenir.
Bazı ‘sabah programları’nın yayından kaldırılmasını, ‘ekran temizliği’nin başlangıcı sayalım ve devamını dileyelim. Bu arada, gerçek temizliğin, TV’leri ‘baş köşe’den ‘dip köşe’ye indirmek olduğunu da unutmayalım...
15.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|