Âişe Validemiz, Efendimizin (asm) olur olmaz şeylere öfkelenmediğini, ama hakkın çiğnenmesi söz konusu olduğunda onu hiç kimsenin durduramadığını belirtir. O hep toplum huzurunun tesisi için vardı. Yıkılmaya çalışıldığında yaydan fırlamış ok gibi hareket ederdi.
Onun için en önemli mesele birlik, beraberlik, kardeşlik, sevgi, saygı ve dayanışmaydı. Bunları sarsıcı her harekete şiddetle karşıydı.
Evs ve Hazreç, Medineli iki kabile… Aralarında Buas denilen yüzyılı aşkın savaşlar sürmüş, İslâm gelince de düşmanlıklarını unutup İslâmın şefkatli sinesine sığınmışlardı. Bir gün her iki kabilenin ileri gelenleri bir araya gelmiş, tatlı tatlı sohbetler ediyorlardı. Bu durumu hazmedemeyen yaşlı bir Yahudî, bir Yahudi gencini, “Git, yanlarına otur. Onlara Buas gününü ve önceki muharebeleri hatırlat ve o günlerde söyledikleri şiirlerden bazılarını okuyuver” diye göndermişti. Delikanlı denileni ustaca yaptı. Çok geçmeden Evs ve Hazreçliler münakaşaya ve birbirlerine kızmaya başladılar. İş kızıştı ve o dereceye vardı ki, iki taraf da, “İsterseniz bugün yine öyle bir gün yaşarız. İşte meydan!” demeye başladılar. Ortalık birdenbire alevlendi, kılıçlar çekildi, birbirlerine yürümeye kalktılar. Durum, hemen Resûlullaha (asm) bildirildi. Sahabîleriyle birlikte hadise yerine gelen Allah Resûlü (asm), “Ey Müslümanlar, size ne oldu?” diye söze başladı ve şunları söyledi:
“Ben aranızdayken Câhiliye dâvâsı mı güdüyorsunuz? Allahu Teâlâ size İslâmı gösterip, küfürden kurtarıp, yardımıyla Câhiliyenin kökünü kesip kalblerinizi birleştirdikten sonra yine eski küfre mi dönüyorsunuz?”
Bu konuşmalar üzerine Evs ve Hazreçliler hatalarını ve oyuna geldiklerini anladılar, silâhlarını bırakıp gözyaşlarıyla birbirlerinin boynuna sarıldılar, helâllaştılar.
Bu olay üzerine Âl-i İmran Sûresinin 102, 103 ve 104. âyetleri nazil oldu. Bu âyetlerde meâlen şöyle buyuruluyordu:
“Ey îmân edenler! Allah’tan nasıl korkmak gerekiyorsa öylece korkun. Ve son nefesinize kadar hakta sebat edin de, Müslümanlar olarak ölün.
“Allah’ın dinine ve Kur’ân’a hep birlikte sımsıkı sarılın; ayrılığa düşüp dağılmayın. Bir de, Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın ki, siz birbirinize düşman iken, O sizin kalblerinizi kaynaştırdı da, Onun nimeti sayesinde kardeş oluverdiniz. Siz ateşten bir çukurun kenarındaydınız; Allah sizi oraya düşmekten kurtardı. Herkes Onun huzuruna döndürülecektir.
“Allah’ın dinine sarılıp birlik olduğunuz gibi, içinizden bir de öyle bir topluluk bulunsun ki, onlar insanları hayra çağırsın, iyiliği tavsiye edip kötülükten sakındırsın. İşte onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendisidir.”
Demek bütün mesele Allah’ın dinine, kitabına sımsıkı sarılmak, birlik ve beraberliği bozucu davranışlardan şiddetle kaçınmak.
22.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|