AB treni, kaza yapmadan, vitesi küçülttü, bazı vagonları bir süreliğine seferden men etti. Bildik tabirle askıya aldı. Sekiz vagon şimdilik “askı”da. Lokomotif çalışıyor. Yollar açık. Diğer vagonlarda işlem problemi yok.
Trenin yavaşlamasında; yolcular, yolculayan ve karşılayacak taraf kendince kurallarını belirlemeye çalışıyor ve sürtüşmelerden arınamıyorlar. Kolay değil. AB tarafları, bin yıllık çatışmaların birikimlerini ve değişkenliklerini minimize edip, uzlaşmaya çalışıyorlar.
Medeniyet, din, kültür ve önyargı farklılığı, beraberinde ciddi bir iletişim ve diyalog zorluğunu getiriyor. Üstelik siyasi yaklaşımlarda ortaya çıkan zıtlaşmalar ve Kıbrıs gibi çözülemeyen meseleler de eklenince, çok boyutlu karmaşık süreç ortaya çıkıyor.
Türkiye’nin AB süreci, diğer aday ülkelerle kıyaslanamayacak farklılıklar, gariplikler ve kendine özgü tuhaflıklar yaşamaktadır. En basitinden Kıbrıs meselesinde problemin parçası olan Rumlar, karar verici konumda ve masanın öbür ucunda belirleyici rolünde.
Rumlar böylesi bir kozu sonuna kadar işliyor. Yeni yetme bir AB üyesi olmasına rağmen, Yunanistan’la birlikte Türkiye karşıtları için bulunmaz bir muhalif figür olarak kullanılıyor.
Türkiye ise, Ankara Antlaşmasına uymamakta direniyor. Ek protokol için, AB’nin de taahhüdüne bağlı kalmasını istiyor. Herkes biliyor ki, adaylığa giden yolda elbette karşılıklı uyum şart. Ancak siyasetin esen rüzgârı, seçimler arifesinde, hükümetin ulusalcılık damarını kabarttı.
Başbakan, limanlar meselesinde son altı ayda üslup açısından dozajı kaçırdı. Avrupa ile duygu bağını ve diplomasinin yumuşak sonuç alma maharetini bir kenara bıraktı. Restleşti. Fazlaca ulusalcı cepheye kaydı. Avrupa’yı okumada ve ince mesajlarına duyarlı davranıp, trenin hız kaybına fırsat vermemekte gafil yakalandı…
Karar sonrası daha yumuşak bir üsluba büründü, ancak işten geçtikten sonra. Yani beklenen hız kaybından sonra.
Limanların açılması ve kısmî mütekabiliyetle karşılıklı çözüm üretme sürecine girdiğini tahmin ettiğimiz Kıbrıs meselesi, Rumların bu etaptaki kozlarının etkili olmasının yanı sıra, Kuzey Kıbrıs’ta izolasyonları kaldırma kararının teyidini ve önümüzdeki aylarda bunun masadaki gündemler listesinde kalmasını sağlamakla, ileri hamlede Türkiye’ye şans veriyor.
Birinci etapta, Rumların AB’de karar verici taraf olarak elde ettiği sonuç, beraberinde uzlaşmaz tutumunun da limitini dolduruyor. Diğer ülkeler nezdinde bu psikolojisini ila nihaye devam ettirebileceği kanaatinde değilim.
Sekiz başlığın askıya alınması ile birlikte, yeni dönem yaklaşım ve karşılıklı müzakere disiplinine riayet süreci hızlanmıştır. Taraflar birbirinden vazgeçmemiş, ancak birbirinin onaylanmayacak yönlerini karşılıklı ifade etmekten de çekinmemişlerdir.
Buna göre;
1- Diyalog, müzakere veya gelişme süreci, karşılıklı uzlaşmaya dayalı esnek ve kabul edilebilir ortak menfaatleri zorunlu kılmaktadır. Müzakere, illa dediğimizin olması veya aksi durum her şeyde teslim olmamız anlamına gelmiyor. Birbirini anlama ve ortak süreçlere dahil etme niyet ve kararlılığıdır.
2- Türkiye demokratik açılımlarını kesintiye uğratmadan evin içini düzenlemeye devam edecektir. Bunu, insanımızın temel ihtiyacı olarak görmelidir.
3- Mesafeli sabır içinde toplumların birbirlerini kavraması ve uyum noktalarını iyi belirlemeleri süreci ile karşı karşıyayız. Olgunluk içinde haklarımızı savunurken, eksiklerimizi de gözden geçirip bunu ifade etme noktasındayız.
4- Avrupa’daki muhalif dalga, dışlayıcı tavrıyla Türkiye’ye ilgi duyacak ve destekleyecek tarafların oluşmasına da bu vesileyle katkı sağlamış oluyor. Yani, Türkiye konusunda bölünen bir Avrupa var. Lehimize olan sesler zamanla daha da yükselecektir.
5- Bizdeki AB muhaliflerinin peşin hükümlü görüşleri bilindiğine göre, bizi AB’ye istemeyen sadece Avrupalılar değil. Bizde de statüko işbaşında.
6- Karşılıklı temkinli mesajlar ve birbirini anlama saygısı artmaya başladı. Yeni dönem başkanı Almanya’nın dışişleri bakanının, yeni müzakere başlıklarının devamını ve Kıbrıs’ın direk ticaret yapmasını sağlayacaklarını söylemesi bile önemli bir adım.
Velhasıl, sonuç daha iyi başlangıçların habercisi. Sıkışmamız, sorumluluklarımızı hatırlattığı için direncimizi ve Avrupa karşısında birliğe üye olurken bile sebat ve metanetimizi temin edecektir.
AB treni hız kesse de ilerliyor.
21.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|