İzmir’den okuyucumuz: “Mesnevî-i Nuriye’de mârifetullahın şahitlerinin ve burhanlarının beyan edildiği Zühre’nin Onuncu Nota’sını izah eder misiniz?”
Cenâb-ı Hakk’ın mevcudiyeti, mahiyeti ve varlığı hiç şüphesiz kâinat veya kâinatta var olan hiçbir şeyin cinsinden ve mahiyetinden değildir. O’nun Mukaddes Zatı tektir, benzersizdir, yegânedir. İsimleri ve sıfatları daima kemal haldedir; her türlü noksanlıklardan, eksikliklerden ve kusurlardan berîdir, münezzehtir, muallâdır, yücedir. Varlığının mahiyeti Kendine mahsustur, hiçbir mahiyete benzemez, hiçbir şey O’na denk değildir.
Biz, eserleriyle ve kavrayabildiğimiz isim ve sıfatlarıyla Cenâb-ı Hakk’ı tanımaya çalışırız. Ama O bizim için yine meçhuldür. O meçhul bir mevcuttur.1 O’nu gerçekten kavradığımızı iddia edemeyiz. Bu bizim beşerî gücümüzün kaldıracağı bir yük değildir. Nitekim Kur’ân, “Gözler O’nu idrak edemez. O gözleri görür. O Latif’tir, Habîr’dir”2 buyurmaktadır.
Üstad Bedîüzzaman Hazretleri, Onuncu Nota’da Cenâb-ı Hakk’ın marifet nuruna yetişmenin, bakmanın ve âyet ve şahitlerin aynalarında cilvelerini izlemenin altın prensiplerini verir. Buna göre insan gaflet veren sebeplerden mümkün mertebe sıyrılmalı, uzak durmalı, kalbini Allah’ın feyzine açmalı ve bu vaziyetini muhafaza etmelidir. Başka bir ifadeyle, mümkün mertebe hem öğrenmeye, hem de öğrendiğini yaşamaya gayret etmelidir. Yoksa insan, üstünden geçen, kalbine gelen ve aklına görünen her bir marifet nurunu, tereddüt ve tenkitle karşılaması halinde kaçırabileceği gibi; ışıklanan ve yaklaşan her bir nuru yakalamak için elini uzatması halinde yine bu nurları kaçıracaktır. Çünkü marifet nurlarını sahiplenmek mümkün değildir. Onlar Cenâb-ı Hakk’a aittirler.
Üstad Saîd Nursî Hazretlerine göre, mârifetullahın şahitleri ve burhanları üç çeşittir:
1- Bir kısmı su gibidir. Görünebilir ve hissedilebilir. Bu kısmı idrak etmek için hayallerden ve evhamlardan sıyrılarak, bütünüyle ve bütün hulûs-u kalple O’na yönelmek gerektir. Bu kısım parmaklarla yakalanmaz, tutulmaz, tenkit edilmez. Tenkit parmakları uzatılsa, su gibi akar ve kaybolur. Çünkü o hayat kaynağı marifet nurları, parmakları mekân olarak benimsemez. Onların mekânı evhamlardan safi, şüphelerden ve tereddütlerden uzak ve günah kirlerinden arınmış kalptir.
2- Marifet nurlarından ikinci kısmı hava gibidir. Hissedilebilir; fakat görünmez ve tutulmaz. Bu rahmet nesimine karşı insan yüzüyle, ağzıyla ve ruhuyla teveccüh etmeli, kendini ona mukabil tutmalıdır. Ruhuyla teneffüs etmeli, tenkit elini uzatmamalıdır. Tereddüt eliyle bakması veya tenkit ile el atması halinde, bu kısım rahmet nesimi buna râzı olmaz, yürür, gider. Eli mesken olarak kabul etmez.
3- Üçüncü kısım ise nur gibidir. Görünür, fakat hissedilmez ve tutulmaz. Bu kısım rahmet nesimine karşı insan kalbinin gözüyle ve ruhunun nazarıyla kendini ona mukabil tutmalı, gözünü ona tevcih etmeli ve onun kendi kendine gelmesini beklemelidir. Çünkü nur el ile tutulmaz, parmaklarla avlanmaz. Nur ancak basiret nuru ile avlanabilir. Eğer hırs dolu ve maddeden ibaret olan eli uzatsan ve maddî mizanlarla tartmaya kalksan, sönmese de gizlenir. Çünkü nur maddede hapse razı olmadığı gibi, kayda da girmez. Kesif olan maddeyi kendine malik ve seyyid kabul etmez.3
Hiç şüphesiz bu hususlar, mücerret ve soyut meselelerdir. Şu kadar söylenebilir ki, meselâ, Peygamber Efendimiz’in (asm) “İmanınızı ‘Lâ ilâhe illallah’ ile tazeleyiniz” emri gereğince çok sık tekrarlamamız gereken kelime-i tevhidde veya çok tekrarlarla okunan Kur’ân âyetlerinde veya zikirlerde, ya da günün beş vaktinde aynı zikir ve tekbirlerle tekrar tekrar kılınan namazlarda, namazların ardından otuz üçer adet çekilen tesbih, tekbir ve tehlillerde, yüksek feyzi bulunan metinlerde, Cevşenü’l-Kebir’de ve Risâle-i Nur metinlerinde böyle manevî marifet nurlarını akıl, kalp, ruh, sır, nefis ve sair lâtife ve hislerle; kimi zaman bunların biriyle veya bir kısmıyla, kimi zaman da hepsiyle duymak ve hissetmek mümkündür. Burada ehemmiyetle altı çizilen husus: Allah’a yönelirken ve Allah’ı bilmeye çalışırken kalp tam teslim olmalı; şüphe, tereddüt ve tenkit gibi bir takım fevrî ve yersiz endişeler taşımamalıdır.
Dipnotlar:
1- Mesnevî-i Nûriye, s. 111 2- En’am Sûresi, 6/103 3- Mesnevî-i Nûriye, s. 141, 142
22.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|