Akşehir, Hellenistik dönemde Phrygia tiranı Philomelos tarafından kuruldu. İlk yerleşim alanı bugünkü şehrin kuzey-batısında, Sultan Dağının kuzey yamaçlarındaydı. Şehir, Roma döneminde Philomelium adını aldı. Müslümanlar, fethettiği ve adalet getirdiği bu yere Belde-i Beyza adını verdiler. Malazgirt Savaşı’nın ardından Süleyman Şah tarafından alınan şehrin bundan sonra adı değişir. Nehçetü’l-Menazil’de buraya gelen hükümdarlardan birinin çiçek açmış ağaçlardan esinlenerek ‘Akşehir’ dediği rivayet edilmektedir. Akşehir’in günümüzde sahip olduğu eserlerin pekçoğu Selçuklular zamanında yapılmıştır. Bu dönemde şehir zenginleşir ve gelişir.
Nüfusu 100 bine ulaşan bu ilçemiz, il olması lâzım. Her şekliyle elyaktır ve haktır.
Arif Nihat Asya’nın “Yoktur Konya’da la demek, Konya Mevlânâ demek” (1207-1273) dediği gibi. Nasredin Hoca denildiğinde Akşehir, Akşehir denildiğinde de Nasreddin Hoca (1208-1284) bütün haşmetiyle nükteli ve mânâ dolu sözleriyle karşımızda duruverir. Hz. Mevlânâ’nın Hakka vuslatının 733. sene-i devriyesi, başta Konya olmak üzere Türkiye ve dış dünyada Mevlânâ Haftası olarak deruhte edildi. Bu haftada bize düşen bir çok hizmetten bir tanesi Akşehir ilçemizin 90 günde biten çok görkemli Belediye Kültür sitesinde bir Konferans vermemizdi. Dâvetliydik ve dâvete icabet ettik.
Akşehir Belediye Başkanı Sn. Dr. Mustafa Baloğlu, sosyal ve kültürel faaliyetlere önem veren büyük gayret sahibi. Salon bunun en büyük âyinesi. Takriben her ay bir gönül erini ve konuşmacıyı buraya getirtip halka muhatap kılmaktadırlar. Mevlânâ Haftası, hoşgörü haftası olunca bizi de unutmamışlar ve çağırdılar. Konumuz “Bir değer olarak hoşgörü ve eğitim.” İki büyük gönül ehli Hz. Mevlânâ ve Nasreddin Hoca, bir çok gönül sultanlarının arasında gittik geldik. Yol onların gösterdiği yoldu. Nar yoktu, karanlık yoktu, her şey sevgi, hoşgörü ve gerçek aşka gidiyordu.
Konferansımızın bazı satırları şöyle: Yunus Peygamber (as), merhum Yunus Emre ve Yunus balığının isimleri aynı, fakat değerleri farklı. Eğer değerleri karıştırırsak hoşgörü de kaybolur, eğitim de olmaz. Değer kelimesine baktığımızda karşımıza bir çok kelime çıkıyor: Kıymet, baha, erbab, yüksek vasıf, kalite, ehliyet, kabiliyet, itibar, güçlü, kadın, erkek, eğitim, mukaddes mefhumlar, maharetli, başörtü, selâm, cumhuriyet, vatan, bayrak, ezan, insan, hayat, aşk, muhabbet, spor, basın, talebe, okul vs...
Hoşgörünün ve eğitimin temel unsuru mukaddes dinimizdir. Meselâ; Maide Sûresi 32. âyette “Masum ve günahsız bir kişiyi öldürmek bütün insanlığı öldürmektir” buyrulur. Bunun ışığında Hz. Mevlânâ’nın, Hz. Yunus Emre’nin, Hz. Bediüzzaman’ın tesbitleri var. Katma değer vergisi olur da, bu hakikatlerin değeri olmaz mı? Dünya daha bunlara ulaşamamıştır. Bir kavim, bir aşiret, bir ülke, bir şehir değerdir. İçindeki bir değersiz kişi için o kavme ve hatta o beldeye zulmetmek, hoşgörü ve eğitimin dışındadır.
Hz. Allah, insanı “ahsen-i takvîm” (en güzel şekilde) yaratmış. Bu harika değeri, bu takvimi karalamak hoşgörü olur mu? Fikr-i hürriyet bir değerdir. O değeri iki de bir mahkûm etmenin hoşgörü ile ne alâkası var? Yüz binleri aşkın başörtülü kız talebelerin, üniversite kapılarında ağlatılması hoşgörünün, eğitimin ve demokratik bilincin neresinde var? Şehir merkezindeki top sahalarında toplu küfürlere kim mani olacak? Nerede hoşgörü?
Teknoloji, TV’ler, radyolar ikram-ı Rabbânî, hepsi bir değer, fakat programları hangi değerde? Haftada 138 saat TV seyreden gençler... Türkiye nüfusunun % 12’sinin internet bağımlısı olduğu, MEB ve Sağlık Bakanlığının talebe bataklığındaki korkunç tesbitleri ve dört bakanlığa bakan çıkış yolları ve hoşgörünün temel duvarları, tesbitler...
Bu faaliyetin hayata geçmesinde başta Belediye Başkanı Dr. Mustafa Baloğlu ve yakın mesai arkadaşlarına, gönüllü kuruluşlar adına Coşkun Oruç ve arkadaşlarına ve salona teşrif eden bütün zevâta tebriklerimi sunuyorum.
22.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|