Bugün sizlere Amerika’nın iki kültürel özelliğinden bahsedeceğim. Türkiye’de de örnek alınmasını istediğim, son derece faydalı bulduğum özellikler bunlar. Beyefendi okurlarımdan özür diliyor, sadece bayanlara hitap eden bir yazı olduğunu şimdiden söylemek istiyorum.
Baby shower; bebek doğmadan önce bebeğin ailesine yapılan para ya da hediye yardımı anlamına gelir. Belli bir gün belirlenir ve o günde bebek bekleyen ailenin evine yakın akraba ve dostlar konuk olur, tabiî ellerinde hediyeleriyle. Yahudilerin bazıları doğumdan önce böyle bir partiye sıcak bakmadıkları için doğum sonrasını beklerler.
Bebek bekleyen aileler, bebek eşyaları satan mağazalara giderek bir hesap açtırırlar. İnternetten de görebileceğiniz bu hesapta bebeğin ihtiyacı olan (ailenin henüz satın almadığı) eşyaların listesi yer alır. Ailenin yakın dostları bu hesaptan haberdar olup aralarında bütçelere göre anlaşarak ya toplu hediyeler alır (yatak, bebek arabası, vs.) ya da kendi istedikleri daha küçük çapta hediyeler seçerler. Böylece alınan hediyeler tamamen ihtiyaca binaen olmuş olur. İşin güzel yanı, en fazla masrafın yapıldığı dönemde yakın dostların aileye destek olması.
Gelelim bizim ülkemize; yeni doğum yapan çiçeği burnunda anneler, hediye yağmuruna tutulur. Tutulur tutulmasına da zavallı annecik ne yapıp edip çocuğun tüm ihtiyacını önceden tamamlamıştır zaten. Gelen hediyelerin en azından bir kısmı (lâf olsun torba dolsun, ele güne ayıp olmasın hesabı) göstermelikten öteye geçmemiş, fuzulî kategorisine girmiştir. Bazı akrabalar (yarım ağız da olsa) sorarlar: “Kızım neye ihtiyacın var? Söyle, biz alalım.” Anne adayı cevap verir: “Sağolun her şeyi var.” İş işten geçmiştir çünkü. Geçmemişse bile örfümüzün asıl özelliğinden dolayı ihtiyacını söylemekten geri durmuştur anne.
Geçenlerde katıldığım bir Türk arkadaşımın bebek partisini ele alalım meselâ. Otuza yakın misafir vardı evde. Güzelce Kur’ân-ı Kerîm okundu, bebek için hayır duâlar edildi, gelen hediyeler anne tarafından tek tek açıldı. En sonunda da herkesin evinden yapıp getirdiği (potluck) pasta, börek, çay faslına geçildi. Her şey çok güzeldi.
Potluck demişken söylemeden geçemeyeceğim, geçen gün Türkiye’de yaşayan kardeşimle ‘msn’de konuşuyoruz. Bayanlar arası yapılan gündüz sohbetlerindeki yiyecek telâşından dem vuruyoruz. “Yazık!” diyor kardeşim, “Onlarca kişiye kadın kaç çeşit yapsın? Hem çocukları var, hem belki durumu müsait değil.
Her seferinde karar alınır, bir tatlı, bir tuzlu diye, gene kadınlar dayanamaz açık büfe döktürür. Yapan var, yapamayan var ama günah değil mi?” dedi. Benim de hemen aklıma bizim Amerika’daki Türkler arasında yaygın olan ‘potluck’ âdeti geldi. “O da neymiş?” dedi kardeşim, ben de anlattım. Potluck, dâvetli olduğu eve giden misafirin evinde ne varsa (Allah ne verdiyse) bir çeşit tatlı ya da tuzlu yapıp götürmesi. Bu sayede ne ev sahibi zor duruma düşüyor, ne de yetecek mi, doyacaklar mı, az çeşit mi oldu telâşı yaşanıyor.
Bayanlar! Benden söylemesi, hiçkimse “Ev sahibine külfet olmasın, sadece çay yapılsın” kararına katılmayacaktır. İyisi mi, siz bu yöntemi kullanın, çok işe yarıyor.
(NOT: Bu arada, plastik tabak ve bardak kullanıyoruz kalabalık misafire, bulaşık derdimiz de olmuyor, biz meşgul insanlarız. Ne o, sizin çok mu zamanınız var yoksa?)
25.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|