İnsan bilmediği şeye düşman kesilirmiş ya! İslâmı bilmeyen nice insan İslâma karşı en azından bir soğukluk, uzak kalma, âdetâ ondan kaçma duygusu içine girer. Sanki İslâmı tanısa, ona yönelse hayatı kararacak, hayattan tat alamaz hâle gelecek!
Oysa gerçek zevk ve lezzeti, huzur ve saadeti onunla elde edecektir de farkında değildir insan. İman ve İslâmın ruh, kalp ve akılları doyuran ebedî hakikatlerinden habersizdir.
Oysa, “Hakikî zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet iman hakikatleri dairesinde bulunur. Yoksa dünyevî bir lezzette çok elemler var.” (Şuâlar)
“Hayat eğer iman olmazsa veyahut isyan ile o iman tesir etmezse hayat zahirî ve kısacık bir zevk ve lezzetle beraber binler derece o zevk ve lezzetten ziyade elemler, hüzünler, kederler verir.” (Sözler)
Ah şu insanlar Allah’ın bize kötülük yapmayacağını, sonsuz rahmet ve ihsanlarıyla bizi daima okşadığını bir bilebilse, Ona tam bir teslimiyetle gönül bağlayabilseler bütün mesele hallolacak. Bakara Sûresi’nin 286. âyetinde “Allah kimseyi gücünün yettiğinden fazlasıyla mükellef tutmaz” buyurulur. Nisa Sûresi’nin 28. âyetinde de, “Allah size yolun doğrusunu ve kolayını göstererek yükünüzü hafifletmek ister” buyurmuyor mu?
Bizi bir taş, bir ot, bir hayvan olarak değil de insan olarak yaratıp; en güzel organ, duygu ve kabiliyetlerle donatıp kâinatın tahtına oturtan, sonra da sayısız nimetlerle besleyip büyüten Rabbimize ne kadar şükretsek azken, emrettikleri gayet kolay ve zevkli iken emrinden kaçmanın, yasaklarını çiğnemenin izah edilebilir yönü var mıdır? En azından büyük bir saygısızlık değil midir?
Sadece verdiği yüzlerce, binlerce nimetten şu göz nimetini düşünsek bile ne kadar saygılı olmamız gerektiğini anlarız. Gözsüz olsaydık onu kazanma uğruna günde değil bir saat, on saat çalışmayı göze almaz mıydık?
Oysa göz gibi paha biçilmez nice nimetler ve lütuflarla bize değer veren, bizi sevdiğini gösteren Rabbimizi biz nasıl sevmez, emrini tutmaz, yasaklarından kaçınmayız?
Oysa insan aciz, zayıf, fakir, her an Allah’a muhtaç bir varlıktır. Emredilen ve yasaklanan şeyler hem gayet az, hem kolay, hem de sonsuzluk yolculuğunda mutluluğumuzun garantörüdür.
Savaş halindeki askere verilen eğitimin hem kendi, hem de vatan için faydası tartışma götürmez. Hedefi nefis ve şeytanla mücadele edip dünya ve ahiret mutluluğunu kazanmaktan ibaret, Allah’ın askeri olan insan için bir nev'î eğitim olan görevler de bizim faydamız için değil midir?
25.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|