Dünya, teknolojide baş döndürücü hızla ilerliyor, gelişiyor. Çoğu şeyler bilgisayar programları tarafından artık “otomatiğe bağlanmış” durumda. Alarmlar ve ikazlar hayatımızın bir parçası artık.
Her yenilik ve teknoloji, problem ve zorluğu da beraberinde getiriyor maalesef.
Akıllı insana düşen, her türlü aracı doğru amaca göre kullanabilmektir. Allah’ın kendisine verdiği bütün değer, kabiliyet ve maharetlerini yerinde ve meşrû zemininde kullanabilmektir. Onun esiri değil, efendisi olmaktır. Aksi takdirde teknoloji, başına büyük bir belâ ve musibet olacaktır.
Modern çağ diye tarif ettiğimiz mevcut konjonktür ve hayat şartları, maalesef insanoğlunu tamamen maddeye ve nefsine esir etmiş durumdadır. Tahkikî iman sahibi kimselere düşen, Allah’ın verdiği bunca nimeti en güzel ve uygun şekilde yerli yerinde kullanmaktır. Bu mânâda hepimiz kendimize şu soruları sormamız lâzım: “Zaman denen o çok değerli nimeti yerli yerinde kullanabiliyor muyuz? Daima hazır olan ve her an devreye sokabileceğimiz bir ‘alternatif eylem planımız’ var mı? Şehir şebekesindeki elektrik kesildiği zaman, acil yerlerde otomatik devreye giren jeneratör sistemi gibi bizim de ‘otomatik sistemimiz’ çalışmaya hazır mı?”
Bunun için de tabiî; insan olmanın şuur ve bilinciyle şöyle bir ön planımız olmalı: Benim en asıl ve öncelikli vazifem nedir?
İkincisi, insan olarak bana verilen bunca nimetin değerini bilip müsbet mânâda kullanabiliyor muyum?
Üçüncü olarak, bunları bir program ve önemine göre tanzim edip yerli yerine oturtabiliyor muyum?
Dördüncüsü de, sosyal bir varlık olarak bana terettüp eden, yani bana düşen çok önemli görev ve sorumlulukların bilinciyle hareket edebiliyor muyum?
Hayatın gerçeklerinin ana direkleri, aşağı yukarı bu dört karede özetlenebilir. Tabiî bunların kendi içlerinde bir çok alt başlıkları vardır. Onları şimdilik başka zaman ve zemine bırakalım.
Bu yazımızda da sadece “zaman” kavramına ve günlük hayatta bunu nasıl en faydalı şekilde kullanacağımıza kısaca bir bakmaya çalışalım. Buradaki “otomatik devremizi” hatırlamaya çalışalım.
Her şeyi bir anda yapamayız. Ama küçük zaman dilimlerinde bir şeyler yapabiliriz. Şahsen denediğim bazı küçük görünen olayları, siz değerli dostlarımla paylaşmak istiyorum. Evim, apartmanın onuncu katında. Asansörle aşağı inerken, zemin kata varıncaya kadar on tane salâvat getiriyorum. Evim dershaneye yedi kilometredir. Oraya ulaşmak normalde yedi-sekiz dakika çekiyor. Arabamı kullanırken, aynı zamanda direksiyondaki tesbihle bazen yüz elli, bazen iki yüz salâvat getirebiliyorum.
Hepimiz insan olarak günlük hayatımızda küçük gibi görünen ayrıntılarda çok şeyler deneyebilir ve güzel neticeler alabiliriz. Meselâ, dolmuş veya otobüsle evden işe giderkenki zaman diliminde yarım saatlik zamanda dolmuşun içerisinde kaç salât-i tefriciye okuyabiliriz? Kaç sayfa kitap veya gazete okuyabiliriz?
Her gün veya haftada bir, yüz yüze veya telefonla birkaç dakika kaç dostumuzla sırf Allah rızası için sohbet edip konuşabiliriz?
İnterneti kullananlar için, her gün bir dostumuza ne gibi bir iyi haber veya hakikat gönderebiliriz. Son zamanlarda Allah’a şükür bazı arkadaş ve kardeşlerimin “Her gün bir vecize” kampanyası şeklinde maille gruplara vecize göndermeleri takdire şayan bir hareket. Buna daha hangi yenilikleri ekleyebiliriz? Aile efradımızla her gün “farklı” bir şey yapabiliriz. Tatlı sürprizler de dahil olmak üzere.
İslâm, Kur’ân ve mukaddes dâvâmız adına şahsî olarak, akrabalar arasında, dostlar arasında birkaç dakikayı geçmeyen, sıkıcı olmayan, ufuk açacak, heyecan verecek, düşünceye sevk edecek, şeklen küçük, mânen ve neticeten büyük şeyler yapabiliriz. Bazı “birkaç saniyelik” veya “birkaç dakikalık” dersler, hatta sadece bir küçük vecizenin çok şeyleri değiştirdiğini hiçbir zaman nazardan uzak tutmayalım.
İhlâs Risâlesindeki “Birinci Düsturunuz” konusunun normal okuması, sadece yirmi yedi saniye çekiyor. Bu fakirin bizzat hatıralarındadır ki, işte bu yirmi yedi saniye üç önemli kişinin hidayetine vesile olmuştur.
Sözü uzatmaya gerek yok aslında. İşte örnek hayat: Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin müstesna hayat serüveni. Her ânı dolu dolu ve devamlı aksiyon, eylem ve hareketle dolu bir hayat. İbret alana yeter de artar bile.
30.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|